23 Aralık 2013 Pazartesi

Kültür diye diye kendinizi bu saçmalığı yaşamak zorunda bırakmanız neyin esareti ?!

Yabancılar böyle şeyleri görünce şaşırıp bir de iyi de düşünmüyorlar. Neden bunca erkek erkekle dans etmektedir mesela !? Acayip bir şey gibi geliyor onlara. Yani hani "İnsan" denen canlı türü de ait olduğu canlı sınıfındaki gibi kadın-erkek, dişi-erkek olmak üzere iki cinsiyete sahip. Fakat işte bu gibi etkinlikler olsun, ne bileyim yolda, sağda-solda, umuma açık her yerde olsun erkek erkeğe dans, yanaklardan öpmeler falan böyle ! Hani sanki bu rahatsızlık ne diye bizde "kültür" olmuş ki ? Diye sorabilen de yok mudur ! Ahan da işte sordum. Kızı öptürmüyorlar, öpemiyorsun, dans ta ettirmiyorlar, edemiyorsun. N'apcan bünye bi insan ile etkileşim istiyor. Sen ne kadar beynen zaptedecem desen de... Hormonlar fişekliyor ! Gidip adamı, erkek arkadaşını öpmek mi güzel oluyor peki ? Gidip erkek arkadaşlarınla dans etmek mi güzel oluyor ! Ondan sonra bu şekil bastırılmış yarısı eksik yaşam sürenler bir yere gidip de "insan" gibi yaşamış ve yaşamakta olan bir kadın gördüklerinde zannediyorlar ki bu kadın aranıyor, kaşınıyor vb. !!! O ise o insan sizin hiç yaşamamış olduğunuz gibi gayet normal bir şekilde insanlığını yaşamış ve yaşıyor. Şunca yaşımda çok olmasa da birkaç turistten Türkiye hikayelerini dinleme fırsatım oldu. Her şeye rağmen genellikle memnunlar. Fakat iki turist kızdan şu hikayeyi dinledim. Birisi bir gün anadoluda bir yerde turistik mekanda dükkan açmış vatandaşımızın pazarlık yapan bu kızı kşeye sıkıştırıp öpmeye çalışıp orasını-burasını ellemeye çalışmasını anlatırken halimi bir düşünün. Başka bir zamanda bir başka kızdan benzer ama İstanbul'da böyle bir hikaye dinledim. Bir başka yabancı kız da 2 kız arkadaş sahilde teknede balık yapanlardan balık almaya gider... Türkiye'de Türk Lirası'na çevirttikleri ve harcayıp para üstü aldıkları paraları vardır. Ne ise, 2 arkadaş 2 balık-ekmek ister ve parayı uzatırlar. Parayı beğenmeyen balıkçı (misafir perver, hoşgörülü, müslüman Türk vatandaşım) parayı lime lime yırtar ve bir şeyler söylenerek denize fırlatır ! Kızlar korkar. Öyle ya Türk lirası ! Acaba para sahte diye mi yırtılmıştır, acaba şimdi başlarına bir iş mi gelecektir. O anın korkusu ile zaten durmadan basıp giderler. Fakat o parayı onlara veren de aynı gün bir başka yerde yemek yedikleri esnaf. Para üstü olarak vermiştir !

Kendisini dev aynasında görmek herhalde bizimkisi. Dininin adı bu diye kendisini diğer dine mensuplardan direk hiçbir çaba göstermeksizin iyi, doğru ve "insan" sanmak ! Bir laftır sürer amma çoktaaan içi boşalmış olduğu ortada olan "Türk misafirperverdir, hoşgörülüdür, yardım severdir" saçmalığı ! Bu memlekete gelen kaç turist kadını öldürdük haberiniz var mı ? Hatta tecavüz edip öldürüyoruz ! Erkek erkeğe dans edip edip !.. Elbette sebebi sadece bu değil ama kendi yalanlarımıza kendimizin bile inanmadığına eminim.

Bakın bakalım halk oyunlarımıza lütfen. Erkekler tek başlarına mı oynarlar ? Egesinden, Anadolusuna, Karadenizinden köklerinizin geldiği Kafkaslar'a bakın bakalım ! Kültür ise, Türklük ise ne diye unuttunuz bunları peki ?
 

Kadına gelince "Vahşet" oluyor ha ! Erkeğin suçu ne ki peki ?

Denmiş ki... "KADINA SÜNNETe HAYIR"
-
"KADIN SÜNNETİ VAHŞETİ VE CESUR KADIN - Waris Dirie. Üç yaşında küçük bir kız çocuğuyken bir sabah anneniz sizi apar topar uyandırıp evden çok uzakta kimsenin olmadığı bir araziye götürüyor. Nemrut suratlı yaşlıca bir kadınla buluşuluyor, kadın pis bohçasından paslı bir jilet ya da kırık cam parçası çıkarıyor. Anneniz bacaklarınızı ayırıyor ve sünnetçi kadın klitorisinizi kesip, sadece çişinizi yapabileceğiniz şekilde bir açıklık bırakarak vajinanızı boydan boya hasır bir iple dikiyor. Şanslıysanız, hayatta kalıyorsunuz. Eğer değilseniz kan kaybı veya enfeksiyondan ölüyorsunuz. Afrika’da kadın olmak için bir bedel ödemeniz gerekiyor. Hiçbir şeyden haberinizin olmadığı ve savanlarda hayvanlarla oynayarak geçirdiğiniz mutlu çocukluğunuzun ortasında sizi hiç istemeyeceğiniz bir acıya ve hayatınızın sonuna kadar taşıyacağınız bir yaraya mahkum ediyorlar. Kadın(!) olmak için kadınlığınız elinizden alınıyor. Afrika’da ve bazı Ortadoğu ülkelerinde her yıl 3 ila 12 yaş arasında milyonlarca küçük kız çocuğu bu vahşete maruz kalıyor. Genel olarak müslüman Afrika ülkelerinde gözlemlenen bu ritüel, kızlıktan kadınlığa geçmenin ve gerçek bir kadın olmanın değişmez şartı. Erkek egemen toplumun dayattığı, fakat kadınlar arasında sessiz sedasız halledilen bir pratik. Sünnetli kadınlar, hayatları boyunca regl dönemlerinde ve cinsel ilişki sırasında dayanılmaz ağrılar çekiyor. Sünnetsiz kadınlar ise kabilelerine ve soyadlarına ihanet etmiş sayılıyor, dolayısıyla aile tarafından reddediliyorlar. Hayat kadını veya fahişe statüsünde kabul edildikleri için asla evlenemiyor ve her türlü sosyal grubun dışında kalıyorlar. Bu duruma düşmekten ve ‘kirli’ adledilmektense yüzyıllardır anneler, kendi elleriyle küçük kızlarının çığlıklarını duymazdan gelerek onları sünnet ettiriyor. İffetli birer kadın olabilmeleri için.. Peki kadınların sünnet edilmesinin geleneksel nedenlerinin yanında sosyolojik sebepleri de yok mu? Tabii ki var. Sünnetli kadınlar, klitorisleri olmadığı için hiçbir zaman haz duyamıyor. Bu da kadını cinsel açıdan nötralize ediyor ve sadece bebek yapan bir makinaya dönüştürüyor. Ayrıca dikişi genişlememiş veya açılmamış kadının bekareti, dışarıdan bakıldığında kolayca anlaşılıyor. Dolayısıyla bu ritüelin, bir nevi ‘bekaret kontrol mekanizması’ olduğu da söylenilebilir. Yani Türkiye’deki gibi işi şansa bırakmamışlar. Belki kızlık zarı geridedir, esnektir, doğuştan yoktur gibi durumları düşünmelerine gerek bile yok. Kadın dikiliyse, tamamdır. İlk sünnet vakasının milattan önce Mısır’da bir mumya üzerinde gözlemlenmiş olması, geleneğin ne kadar uzun süredir devam ettiğini kanıtlıyor. Yüzyıllardır var olan bu geleneğin İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını söyleyen din adamlarına rağmen, her gün 8 bin kız çocuğu sünnet ediliyor. Waris Dirie, o kızlardan sadece bir tanesiydi. Somalili Waris, 4 yaşında sünnet edildi ve hayatta kaldı; fakat küçük kız kardeşi onun kadar şanslı değildi. 12 yaşında babası tarafından 3 deve karşılığında 65 yaşında bir adamla evlendirilmek istenince annesinin yardımıyla evden kaçtı. Günlerce yürüdü, çölü aştı ve Somali’nin başkenti Mogadişu’ya ulaştı. Mogadişu’daki akrabaları sayesinde Somali Büyükelçiliği’nde temizlikçi olarak çalışmak üzere İngiltere’ye gitti. Orada çok ünlü bir fotoğrafçı tarafından keşfedilen Waris Dirie, başarılı bir top model oldu fakat içine girdiği görkemli ve parlak hayat mutsuzluğunu gizleyemedi. Waris, artık ‘Afrika’nın çölünden Paris podyumlarına’ başlıklı röportajlar vermek istemiyordu. Anlatmak istiyordu, kadın sünnetinden bahsetmek, tüm dünyaya haykırmak ve bununla savaşmak istiyordu. Bir gün gazeteye verdiği bir röportajda başına gelenleri anlattı. Basında çok büyük yankı uyandıran röportaj sayesinde herkesin Waris’in ve milyonlarca Afrikalı kadının maruz kaldığı bu vahşetten haberi oldu. Daha sonra Waris, kadın sünnetine karşı verdiği mücadeleye odaklanmak istediğini açıklayarak modelliği bıraktı. 1997 yılında BM tarafından Kadın Sünneti Özel Elçisi olarak seçildi. 2002 yılında Desert Flower Foundation’ı (Çöl Çiçeği Vakfı) kurdu. Waris Dirie’nin aynı zamanda kendi yaşam öyküsünü anlattığı 3 kitabı ve bir de Çöl Çiçeği adlı kitabından uyarlanmış, aynı adı taşıyan bir filmi var. ‘’ ..Kadın sünneti bir kültür değildir, kadın sünnetinin dinle bir ilgisi yoktur. Bu durum değişmelidir ve değişim bizim ellerimizdedir. Afrika’nın liderleri, çocuklarınız ağlarken siz neredesiniz? .. Afrika Ana sen bize onca varlık, onca doğal zenginlik ve güzellik verdin. Senin gücün ve güzelliğin sonsuza dek yaşayacak. İnsanlar seni hem iyiye hem kötüye kullandı. Senin gibi bir yer daha yok; ama Afrika’nın yeni bir ruha ihtiyacı var. Benim bir hayalim var. Savaşıp birbirimizi öldürmediğimiz, dayanışma içinde birbirimize destek olduğumuz bir Afrika hayal ediyorum. Kadınların erkeklerle eşit muamele gördüğü bir Afrika hayal ediyorum..’’ – Waris Dirie, Anneme Mektup"
-
İyi denmiş... fakat Dünya'da insan türü tek cinsiyetli değil !.. 
Kadına gelince "Vahşet" oluyor ha ! Erkeğin suçu ne ki peki ?
Bundan sonra o küçücük yaşında kendisini korumayan annelerinden sebeple kadınlardan bu kendisine yapılan vahşetin intikamını almak için erkekler Dünya'yı kadınlara dar etmek için uğraşırlar. İşte kafasını örtmek isterler ! Bir de derler ki "Bak bunu sizin özgürlüğünüz için istiyor, yapıyoruz" Sonra azıcık bir yeri açık gördüler mi kesildikten sonra elde kalan ile acep n'apabilirim diye düşünürler isterler ki kadınların tek hakkı olsun o da ben ama erkeklerin çok hakkı olsun o da bütün kadınlar !.. Eee küçücük bir çocukken elinde balta, binmiş atına koşarak gelirken üzerine sen de bir ana olarak çıkartıp yatırırsan geleceğin kobrasını baltazarın önüne ve kesildiği an yitip giden, ayrılan parçanın bir solcan misali kıvranarak ölüşünü görünce böyle olması da normal !!!

İiiihihihihi, dıgıdık dıgıdık dıgı dik ! dıgı dick !..

21 Aralık 2013 Cumartesi

Dolar dolu kutularım yok ama hayallerim var !..

En deli hayalimdir... hani hepimizin başına ille bi gelmiştir, yolda yürürken yerde para bulursun ya... Benim hayalim bir çanta bulmak ama içi 100'lük dolarlarla dolu ! E hayal ya gökten benim bulmam için düşmüş. Onca yıl 3 elma düştü diye hep yedik, bunu mu yemiycez ?Hem çanta dedik ise böyle bir durumda artık bir sırt çantası hayal edebilirim.

20 Aralık 2013 Cuma

Sistem çoktan halt etmiştir...

6 Aralık 2013, 12:50
İnsanlar, halklar, ülke denilen sınırlar içine hapsolmuş düşünceler, ruhları bu sınırlar içinde at gözlüğü ile çerçevelenmişler uyanmadığı sürece isteyerek yada istemeyerek seçtiklerinin yönetiminde bütün bu sınırları nefret, kin, intikam, sözde korunma, birşeyleri (Tanrı gibi) koruma kılıfı altında öldürmeyi veya öldürülmeyi, evlatlarının kati olmasını yada katledilmesini kabul ederek yaşayacaklardır. Bugün Dünya'nın bir çok yerinde görüyoruz. Aynı birkaç ay önce bizim ülkemizde de olduğu gibi sokaklarda insanlar. Küçük çocukları ile anne-babalar, öğrenciler, "Amca-teyze senin ne işin var burada yaş yetmiş iş bitmiş git otur evine" diyebilecekleriniz... Şimdi mesela Ukrayna'dayız ! Aynıyız, insanız... Daha iyi, güzel bir gün, bir yarın, bir gelecek istiyoruz kendimiz ve evlatlarımız için. Aksinden taraf olanların istedikleri aynı olmadığına göre ne istediklerini de görmek çok kolay. Onlar bugünü geçmişi kullanarak insanları öfke, ayrıştırma, birbirine düşman etme yöntemleri ile bizden çalıp tüketiyorlar iken yarınlarımızı da solduruyorlar ! Bütün bu olayın en trajikomik yanı da "din", "millet", "ırk", "ülke(sınırları)", "demokrasi", "politika" gibi enstrümanların kullanılması. Dünyanın her "ülke" denen sınırları içerisinde yaşayan halklar bu enstrümanların rezil müziğinde dans etmeyi çoğunluk olarak seviyor gibi görünüyor. Aslında gerçek hiç de öyle değil. Fakat kendilerine bir makam verdirttiklerimizin kurdukları "yönetim" sistemi sebebi ile ellerinde asla bir bireyin, ailenin vs. sahip olamayacağı silahlı, yasal ve hatta "yasadışı" güçleri kullanmaları yetkileri, maddi güçleri (bakınız vergiler nere gidiyor) hep sanki çoğunluk onların dediğini istiyormuş gibi gösterebiliyor veya aksini saklayabiliyorlar !.. Belki yarın sizden yada evladınızdan sırf rengi yada dini,dili veya ülkesinin ismi başka diye birisini öldürmeniz istenecek. Bence internet şu an için veya ileride başka bir iletişim sistemi olacak ise bu biz insanların bu bir avuç "Dün-Gün-Yarın" hırsızlarından bizi koruyup kurtarabilecek bir araçtır. Bence yeryüzündeki her insanın artık önemli amaçlarından birisi de olabildiğince çok sayıda "yabancı" ile tanışması olmalıdır. Dinini, kültürünü, yaşam şeklini-şartlarını vb. öğrenmeli ve paylaşmalıyız.

© Tüm hakları şahsıma aittir !

10 Kasım 2013 Pazar

Deliye her gün bayram imiş, akıllıya nice gün doğum günü !..

Sanal çağda sanal biri... Hacklenebilinen, virüs ve troyan'ların cirit attığı, kişilerin her türlü yalan, aldatma ve hileyi kullanabildiği bir ortamda biz neden bir yerlere üye olur iken gerçek bilgilerimizi veririz ! ? Gizli sorulara verilen cevaplarınızın doğru olmasındaki sorununuz nedir mesela ? Yoksa vereceğiniz yalan cevabı hatırlayamamak korkusu mu !.. Öyle ya yalan söylemek cesaret, beceri ve güçlü de bir hafıza ister. Yoksa foyanız çok çabuk ortaya çıkacaktır. Dürüst olmak kolaydır ve basittir ! O sebeple de toplumların geneli orta zeka seviyesinde olduğundan ( !!! ) yalancılık çok kötü bir şey olarak tanımlanmış, ahlak kuralları içinde sağlam bir yer edinmiştir. Fakat kurallar aşılmak için olagelmiştir insanın varlığından beri. Ancak bu kurallar yine toplumun genelini oluşturan orta zeka seviyesindekiler için kabul edilir olmuştur. Tabi onlara(kendimize) :) haksızlık etmeyelim. Bizim de kendi çapımızda aştığımız kurallarımız oluyor. Bu kurallar da en çok ikili ilişki, sevgi-aşk ve cinsellik konularındaki kuralları aşmak konusunda oluyor. Yani o da aslında zekamızdan değil kontrol edemediğimiz üreme hormonları-organları yüzünden !!! Yani bu da sayılmaz aslında ama sayalım bari yoksa durumumuz çok vahim.

Ne ise, işte eğer bir kaç siteye üyeliğiniz var ise hepsine doğum gününüzü farklı girdi iseniz bunlar size o tarihte dğum günü kutlama e-postası atıyorlar. Bir bakıyorsunuz doğum gününüz kutlanmış ummadık ve olmadık bir günde. Hem bir anlık sevinmece, hem bir anlık şaşırmaca, hem bir güzellik.

5 Kasım 2013 Salı

Katılım, ekleme, interaktif şiir bulamacı !..

Şiirin sahibini aramadım. Facebook'ta birisi paylaşmış. Ben de neden olmasın dedim...
-
HAYAT;
Seni kaç kişinin aradığı,
Kiminle çıktığın ya da evli olduğun değildir.
Kimlerin seni sevdiği,
Hangi sporu yaptığın da değildir.
Hayat;
Ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya işin de değildir.
Girmeyi başardığın okullar da değildir.
Hayat;
Notlar, para, üniforma, beyaz önlükler ve giysiler hiç değildir.
Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve
Nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat;
Kıskançlığı yenmek,
Önemsemeyi öğrenmek ve
Güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi,
Başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemektir.
HAYAT;
HERŞEYE RAĞMEN SEVMEK VE SEVİLMEKTİR...
          ___________ Şimdilik Anonim ______

- Benden katılım -
HAYAT ;
Bazen seyretmektir geçip giderken birilerinin hayatları film şeridi gibi önünden !..
...ve aslında Hayat hep bayattır ! :p
İlk kez yaşadıklarını insanlık binlerce kez yaşayıp cilt cilt kitaplara dökmüştür.
...ve sen çıkagelip her şeyi yeni keşfediyormuş hevesi ile bir de mısralara döşenip keşfini paylaşmaya kalkarsın ! Hatta coşku ile belki :)
O ise boy boy niceleri usulca uzanmaktadır... HAYAT'tan alabildiği kadarı ile derslerini alıp teneffüse çıkmış olanlar ;)
HAYAT : "Haa Yat" tır, yatırır :)

________ Şimdi(05.11.2013 - 13:50) by Ciddi Biri ______

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Orhun Yazıtları'nda "Tanrı" ve "Türk" kelimeleri !..

Sene 732 - 735 !..
Çünkü Oğuz Ata’mızın duasıdır…

Bilge Kağan’ın duasıdır…

Tanrı ve Türk kelimeleri binlerce yıl evvel taşlara kazınmıştır!
Tanrı Türkçe bir kelimedir…
Yaratıcıyı simgeler!
Tanrı tektir, yaratıcımızdır.

Biz Türk’üz Tanrının dünyadaki kılıcıyız.

Neden mi?

Atalarım Tanrının varlığını daha kitaplar ve peygamberler gelmeyen kavimlerden çok önce biliyor inanıyorlardı.

Türk ve Türkçe düşmanı yobazlara kanıp, okuyup araştırmadan Türkçe düşmanlığı yapmayalım.
- - - - - - - - - - - - 

Satmışız !.. Dinden dönmüşüz !!! Onu geç , hani dinden dönmeyi, aslımızdan da dönmüş Arap manyağı olmuşuz. Türklüğümüzden dönüşümüzün yazılı-resmi tarihi kanıtıdır Osmanlı İmparatorluğu bir bakıma. Çünki dil, gelenek ve kıyafet tarzı İslam ile birlikte Araplaşmıştır. Türk kültüründen uzaklaşılmıştır. O zaman da bu Arap'lar işi çok iyi kıvırıyorlamış kanımca. Bize Arap alfabesini çok iyi geçirmişler. Zaten alfabe geçti mi, dil de geçirilmiş oluyor. Ondan sonra zaten gerisi çok kolay gelir ki gelmiş. Şimdi bir de olaya şöyle bakılabilinir. Tanrı aynı Tanrı ise, sonuçta inandığını bilen Tanrı aynı olduğundan Tanrı açısından bir problem yok gibi. Fakat Tanrı bu sürece şöyle bakabilir mi acaba ?! E bana inanıyordun, yine bana inanıyorsun, okuduğun kitabımda sana şu dil, şu kıyafet, şu kültüre ait ol diye bir şey mi söylemişim !? Bu soruya cevap vermeyi düşünmeyi denemek bile hata. Deneyince de Türk'ün ne büyük hata ettiğini görebilir Türk. Öyle ise şu durumda Tanrı bu Türk'ün cezasını veriyor olamaz mı !? Türk evli olduğu kadına "Hanım" diyen "Han"ların olduğu kültürden bugün gelmiş kadına tıpkı Arap'larda olduğu gibi hayvandan da aşağı bir seviyede değer verir hale gelmiştir. Allah kadına böyle bir yer belirtmediği halde bu Araplar tarafından saptırılmış dine inanarak sapmış Türk'lüğün başına ne gelse müstehak değil midir şimdi ?
-
Kaynak : Türklerin İslamiyete Girişi
Dört Halife'den sonraki Emevi hanedanlığı döneminde İslamiyet daha çok Arap milliyetçiliği ekseninde gelişmekte olan bir dindi. Emevilerin Arap milliyetçisi yönetimi halk arasında huzursuzluğa neden oluyordu. Fetihlere devam edilmekle beraber misyonerler dışında diğer milletleri müslümanlaştırmaya yönelik bilinçli bir politika izlenmiyordu. İslam Devleti yeni fetihlerle oldukça genişlemiş, Maveraünnehir'e kadar ulaşmıştı.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Günümüz vahşi sistemindeki yerin !.. Pil bile değilsin !!!

İnsan öncelikle para için çalışmamalı !.. Dünya kaynakları adil paylaşılsa hiç kimsenin başkaları tarafından bu kadar çalıştırılarak ömürlerinin sömürülmesi gerekmez. Fakat her insandaki aç gözlülük, hırs bu konuyu görmezden gelmemizi sağlar. Mevcut para babaları da bizi bu sebeple "gazlar" ve de kullanırlar. Bence insan sabit bir yerde durmamalı bile. Bugün Afrika'lı açlar yarın gezegenin en refah yerlerinde olmalı, oradakiler de Afrika'lıların yerinde. İnsan da sürekli hareket halinde, göçebe olmalı. Hem böylece hep düşman belletilen "yabancı", "öteki dinden", "derisinin rengi farklı" olanların da canavar değil hepimiz gibi insan olduğunu insan ırkı olarak anlarız. Fakat anlamamamızı isteyen sistem ve işte bizi para karşılığı çalıştırıp sömüren sisteme öyle bir kendi rızamız ile adapte olmuşuz ki... Okul hayatından başlarız birbirimize bu sistemde dişli olmak adına sosyal baskı kurmaya. Aile hayatımızda ayrı bir baskı uygulanır ve toplum genelinde de... Sonra edebi laflar la da pekiştirilmiştir ve hatta atasözü olmuştur "Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz" diye. Fakat işi şudur, lafı ekmek parasıdır işten kazandığı paranın amma o parayı oraya harcamayan niceleri vardır. İçer, kumar oynar, uyuşturucu kullanır, evine bakmaz, ailesi ile ilgilenmez ama işi vardır ve iyidir ise aynası o idir... Sisteme bu denli adapte olmuş sistem dişlileri sebebi ile sen uyanmaya bile cüret edemezsin. Dünya üzerinde insanların kullanmadığı çok fazla toprak vardır. Fakat sistem seni bu kullanılmayan toprak üzerinde ücretsiz yaşatmaz. Hava almak, yer çekimi sebebi ile bir toprak bölgesi üzerine temas ediyor olmak sistem tarafından sizi sisteme borçlu kılar !.. Her insan borçlu doğar ve bu sebeple hiçbir aile, anne-baba aslında lafa geldiğinde canlarını feda edecekleri evlatlarının harcanmasına hiçbir şekilde mani olamazlar. Mevcut sistemin sürdüğü hayat sizi harcar. Bu harcamada ederiniz size göre makul ise sistemin yarı bilinçli bir savunucusu olabilirsiniz kendi istek ve şevkinizle. Ederiniz size göre hiç de makul değil ise sistemteki baskılar ile mücadele ederken "sistem"in varlığını bile göremeden gidebilirsiniz. Sistem içinde sözde en büyük aşklar bile, ennn seven sevgililer bile sistemin biçtiği değerler çerçevesinde sevgilerinin değerini görür-bilirler. Sözde ruh, yürek, hissetmek işi olan sevgi bile aslında sistemin sizi borçlu olarak aldığı-getirttiği Dünya'da maddi bir değerdir.

Günümüzde sistem o kadar vahşileşmiştir ki bir insandan ömrünün en sağlıklı dönemini en ucuza satın alır iken bir de bu alış-veriş için size "emeklilik" adlı bir güvence satarak kazanırken verdiğinden bir kısmını da geri alır !!! Fakat sistem dişlisi insan bu durumu öyle bir yer ki halk arasında "sigortalı bir iş" yapıyor olması bile başarısını pekiştiren bir detaydır. Bitti mi ? Hayır ! Sistem bunu üzerinizde uygularken diğer yandan da sizinle işi bittiğinde sizin de onun ile işinin en kısa sürede bitmesi için sizi yavaş yavaş zehirler !!! Evet, bildiğiniz zehir ile sizi gıdım gıdım her gün zehirler. Doğal olmayan besin maddeleri, marketten aldığınızda ham eve geldiğinizde 2 gün sonra kendi kendine olgunlaşan sebze-meyvalar, GDO'lu ürünler ki bunlar yine iyi zehirler. Bir de sağlıklı şartlarda hazırlanmayan, kontrol edilmeden üretilen türlü kimyasalın katıldığı gıdalar ! Yeter mi ? Yetmez !.. Bir de sistem dişlisi insan kazancından artırmak için daha ekonomik yaşama yolları arar iken daha ucuz yiyecek yolunu da aramaktadır. 2 liraya Urfa kebap, 2 liraya Adana kebap, 2 liraya tavuk döner bulunur ve iş yerinde öğle yemeği olarak afiyet ile tüketilir. Et ne etidir, hangi koşullarda bekletilmiş-pişirilmiş ve sunulmuştur kimse sormasın, bilen var ise de lütfen cevaplamasın !!! Bütün bu zehirlenmenin sonunda sistemin amacı sizinle işi bittiğinde sizin de onunla işinizin bitmesini en kısa sürede sağlamaktır. Bunun da günümüzdeki en başarılı yolu "KANSER" dir. O sebepledir ki sistem kullandığı ve/veya kullanacağı siz dişlisini kanser yapmak üzere zehirlemektedir. Kanser sistem için çok başarılı bir geri dönüşüm aracıdır. Sistem ile işiniz bittiğinde sistem kanser sebebi ile elinizde kalanları da alarak gitmeden önce son bir soygununu da yapacaktır. Eğer sistemden sistemin planladığından daha erken kurtulabilirseniz belki sizden sonraki nesliniz için sistemdeki diğer dişlilere oranla bir nebze olsun daha keyifli uyuyabileceği bir maddi bağımlılık-uyuşturucu "PARA" bırakmayı başarabilirsiniz !!!

Ayrica sistem bizi bize satar. Biz de sisteme hizmet eder ve sistem içinde fahişelik görevimizi kendi isteğimizle zevk alarak yaparız !.. Şöyle ki, sistem içinde olduğunuz konumu "Pollyana" cılık oynayarak çevrenize kendinizi mevcut sistem dahilinde "bakın hayat ne güzel" başlığı altında gerek görsel ve gerek basın ve medya yolu ile satarsınız ! En iyi satıcılar, en iyi fahişeler birbirini bulup mutlu birliktelikler yaşarlar bu sistemde. Bu usta fahişelerden de başarılı(sistem için) orospu çocukları dünyaya gelir !
-
"Sistem" Tanrıdır !!! Tanrı'yı "Sistem" yaratmıştır ! Çünki, böylece insanı daha itaatkar yapabilecektir.
... Ve bu Tanrı sizden kurban(lar) istemektedir. Üreyerek kendinizden sonra da sisteme hizmet edecek kurbanlar sunmak sistem tarafından yaratılan Tanrı(ların)nın size emridir. Dikkat edin tarihin her döneminde sistem  tarafından yönetime getirilmiş kişiler sizlerden daha çok üremenizi isterler. O ise yapmanız gereken spermlerinizi ve yumurtalarınızı mümkün olduğunca birleştirmemeye çalışmaktır !!! Çünki "Sistem" gücünü insan popülasyonunun büyüklüğünden alır. Çok insan çok kaos, çok açlık, çok muhtaciyet, daha kolay provokasyon, daha çok manüpilasyon imkanı sağlar sisteme. Yani ne kadar çoksanız o kadar çok kullanılabileceksiniz demektir. Ne kadar çoksanız o kadar çok kaynak, güç sağlıyorsunuz demektir sisteme. Hatta yaratılan bu Tanrı sayesinde sistem sizden asla ispatı olmayan "ölüm sonrası hayat" için bile ücret alır ve sömürür. Birey kendisini, ana-baba evlatlarını sistem gerekli gördüğünde ölüme "memnuniyetle" yollar. Sistemin tanrısı insana sisteme vereceği bu hizmet karşılığında "şehitlik" mertebesi vaat eder !.. Böylece insan(lar) sistemin işleyişi için hayatlarının herhangi bir döneminde canlarını sisteme feda etmeyi de şerefli, onurlu bir davranış gibi görür-hisseder ve yaparlar. O ise uygulamaya bakacak olursanız olay sadece sistemin kendi ırkınızı sömürüsünü sürdürebilmesi için kendiniz ile birlikte öldüreceğiniz diğer insanlardır ve bunun yanında da sizden sonra hayatta kalan insanlar ve nesiller için sistemin sömürüsünün sürmesini sağlama almaktır ! Konunun sağlamasını yapmak için bir de şöyle düşünelim... İnsan Dünya üzerinde en büyük popülasyona sahip olan canlı türüdür. Sistem kullanamadığı canlı türlerini önemsemez. O sebeple sistem için verimli olmayan bir çok canlı türü yer yüzünden silinmiştir ve halen nesli tükenmekte olan bir çok canlı türü vardır. Buna karşın sistem temel ihtiyacı olan ve en verimli kullandığı "insan" ırkı için kaynak olan bazı canlı türlerini yok etmemektedir. Mesela tavuk, hindi, inek, koyun, meyva ağaçları, sebzeler vb. Buna karşın en verimli kullanılabilir kaynak insan için bir gıda kaynağı olmayan nice ormanın sık sık yanıp kül olduğunu görürsünüz !
-
Yine sistem Tanrı tezgahı içerisinde görevlendirdiği kişileri de korur. Çünki onlar büyük kitlenin sisteme itaat etmeleri konusunda etkili rol oynarlar. Bu kişiler insanlık, ahlaki değerler, namus vb. gibi konulara karşı en uçlarda sapkınlıklar yaşasa dahi sistem bu kişileri korur, kollar, gözetir, suçlarını örtbas eder, ortaya çıksa bile en kısa sürede kamu bilincinde unutturma yolları izler !

Şimdi !.. Sizler yaşadığınızı mı zannediyorsunuz ? Fişiniz sistemin elinde. Ne zaman çekeceği hiçbir şekilde sizin bir kararınıza bağlı değil. Tek yapabileceğiniz gelecek nesil için fişi sistemin eline vermemek. Şu an var iseniz ve bu yazılanı okuyorsanız sistem içerisinde kullanılmakta olan bir kaynak, bir parçasınızdır !!!
_______ 23-24 Ağustos 2013 - Cuma & Cumartesi - © CiddiBiri ©

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Sistema-TiK- , Sistem-Atik, Sis-Tematik, S-istem-atik !..

Toplum içinde yer aldığınız bazı konumlar vardır. O konuma gelinceye kadar geçen süreçte size neler olur. Süreç sizi neyler ? Bu süreç evlat olmaktan, anne-baba olmaya, bir iş yerinde personel olmaktan müdür olmaya farklı isimler ve şekillerde gerçekleşse de temelde size uygulanan şey aynıdır !
-
Sürü-n-gen !
-
Öyle olsa idi aklımız başımıza erdiğinden beri, yıllarca annelerimiz başta olmak üzere ve zaman zaman da babalarımızdan sürekli azarlamalar ve eleştiriler almazdık. Ortada aslında toplumsal ve sosyal bir baskı içinde bireyin sürüye uyarak yaşanılacak ortak sıkıntı ve acıları paylaşarak daha az yada hafif hissedeceği inancı vardır ! Çünki sürüye uymaz, toplum baskısını kabul etmezseniz sürü(bu toplum) sizi başka sıkıntı ve acılar yaşatmak üzere baskı uygular. En basiti yaş 25'i geçtiğinde "evde mi kaldın kız" fısıltıları. Yaş ilerledikçe fısıltı daha yüksek sesle ve 30'a gelmiş ise artık çığlıklar olarak duyarsınız "kız kurusuuuu" gibi
-
Sonra sürü eğer yine de bize uyup bizimle aynı sıkıntıları yaşamayıp aynı acıları yaşamıyorsan başlar seni iyice yalnızlaştırmaya. Evliler bekarlarla görüşmeyi azaltır veya keser. Artık evliler evliler ile görüşür. Hayatı kamplara ayırırlar. Zaten bekar evli bir arkadaşına gitse orada da bir baskıya maruz kalır "E sen ne zaman ?.."
-
Daha bir sürü detayı var da... Netice, sistem insanı bir şekilde ne kadar çok şeyin esiri edebilir ise insanı da o kadar çok sömürebileceğini bizden çoook çok önceleri keşfetmiştir. 45 numara bir erkek ayakkabısı 100 liradır, gider bakarsınız sizin ayakkabınızın tekinden ufak olan, toplam malzemesi daha az olan bebek-ufak çocuk ayakkabısı da 100 liradır !.. "E ama kem küm" ! Eee, sürü olarak bu sıkıntıları çekmeyi kabul ettiniz, şimdi biraz acıyacak ama hep birlikte bu acıları da atlatırsınız siz !
-
Sistem yıllarca bu sömürüyü sürdürecektir artık !.. Hatta gün gelir sürünün üyesi olmanız sebebi ile ortak acılar yaşayıp acınızın hafif geçeceğini düşündüğünüz günlerden birisinde sistem evladınızı askere ister. Müthiş gaz ile, övgülerle, düğünle, bayramla gönderirsiniz. Vatan toprakları korunacaktır. Allah kimsenin başına vermesin diye dualar edilir bu sürü tarafından da ! Oysa o kadar da çokturlar ki , onca dua, hani insan düşünmeden edemiyor bazen, tövbe tövbe !.. Evlat gider bayrakla gelir, evlatlar gider bayraklar gelir !.. ve üyesi olduğunuz sürü acınızı dindirir "öyle değil mi" !!! Esiri olduğunuz sistem canınızı da almayı bilmiştir, değil mi !.. Sonra sürüye derler ki bak o kadar acıttılar ki sizleri, biz şimdi bunları dindireceğiz !.. Oysa sürü bilmez ki gelecek olan sonraki acılar neler olacaktır. İşte böyle taaa ufacık bir yerden başlayan sürülük aslında bir milletin, bir ulusun nasıl sömürülerek, uyutularak güdüldüğünün ilk adımıdır. Bunu kendimize yapan da bizleriz ! Sen, ben, o, arkadaşın, kankan, kardeşin, annen-baban !..


__________   All rights reserved © by CiddiBiri __

2 Mayıs 2013 Perşembe

İspanya Granada'da Kuzey Güney seyrediliyor !..

Demek ki ekonomik krizin ilacı bizim diziler imiş! Ver diziyi, ver maçı ekonomideki her bişey millete toz pembe görünsün. Demek ki adı İspanya diye, bayrağı başka diye, dili başka diye kendimizi başkalaştırmakla başka olmuyormuşuz. Mal her yerde aynı mal ! Aynı oyunla uyutulup sütü sağılan malmışız Birileri zamanında demiş ki "Gelin biz bu malları paylaşak, bunlara ayrı ayrı diller, coğrafyalar, bayraklar, dinler falan verelim. Yeri ve zamanı gelince bu ayrımcılıkları kullanır, gaz verir savaştırır vs. kendimizi daha mühimleştirirken bunları daha da sömürebiliriz"... Ne güzel icat değil mi ?

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Tam-ok-razı (Demokrasi'nin Türkçesi)

Milyonlarca milletiz, seçim vakti gelince özümüze çıkıp memleketi kurtacağız diyenlere inanıp bir de kalkıp-gidip-bekleyip-damgalanıp vs. oy verip başımıza birilerini çıkartıyoruz. Siz hiç biliyor musunuz o kendilerine bizim 20 aileyi doyurabilecek maaşı aldırttığımız, her türlü hizmetin en iyisi verdirttiğimiz, oturan yerleri için yapılan meclis koltuklarının birini bile ömrünce kıçı göremeyen milyonlarımızın olduğu bu "meclis" çatısı altında onlar ne yapıyorlar ?! E buydun bakın... Bu yaptıklarını hanginiz yapamazsınız ?! Hanginiz yapmazsınız ?! İşte demokrasi, "tam-ok-razı" aslında bunun Türkçesi. Tam ok giriyor amma çıkmadığından vatandaş girene razı oluyor. Sistem budur.Sistemin en can alıcı noktası senden oy almak için karşına çıkagelen sözde "çok büyük" insanları dinledikçe kendini-bir 'oy'unu "Hulen ben ne büyük birisiyim işte bak, bir oyuma ihtiyacı var, tee nereden gelmiş kocaman otobüsün tepesine çıkmış, deve gibi hoparlörler koymuş, etmiş de etmiş!"... gibi zannederek dev aynasında görmesini sağlıyor. Aslında sana oynanan oyunun tümünü asla göremiyorsun işte bu sebeple. Sen sana kurulan bu sirkte arslanları kırbaçı ile hop oyana hop buyana zıplatan bu kişileri hayret ile izlediğini zanneden bir seyirci bile olmadığının farkına dahi varamıyorsun. Sen bu sirkin içinde sadece bir palyaçosun !!! ...ve sonuçta aslında sana sadece gülenlerin alkışları kalıyor her seferinde !.. Tam-ok-razı mıyız ? Eveeeet !..

_ 30 Nisan 2013 - CiddiBiri ___ © Her hakkı tarafımdan saklıdır !..

Hepiniz kılsınız, hepimiz kılız, kıllısınız, kıllıyız !.. Kıldan bile daha kılız !..


İnsanların koyduğu kurallar işte böyle saçma sonuçlar verir. Başımda saç çıkmıyor diye ruhen mahvolan erkekler suratındaki kılları ise her gün kazımak için uğraşırlar. Bir kılın nereden çıkıp çıkmayacağı insanlık için bu kadar mı büyük sorun olabilir. Şimdi kıl mıdır kıl olan yoksa insan mıdır kıla kıllık yapan !? Sonra olmadık yerinde kıl dönme yapar da yıllar yılı bir rahat vermeden kestiğin kıllarının tek başına intikamını almak ister, o bile sana yeter. Fakat hiç düşünmezsin yıllarca kıla yaptığın toplu katliamı (Top sakal değil burada kast edilen :) ) !!! Bir de kadınların kıl ile mücadelesi olayı var ki... insanlık neler ile uğraşıyor hayret ediyor işte bazen insan :) Hele bir de bazı kıllı bölgenin (kafa diyorum sapıklığın lüzumu yok şimdi) boyası, osu busu, kuaförü, özel günlerde bir saç yapımı 1000 TL falan ki bu ortalama normal fiyatı (galiba) ile bir kıllı bölgeye yapılabilecek en insanlık dışı muameledir. Çünki gösteriş bildiğim kadarı ile inandığım din tarafından hiiiç hoş görülen bir davranış şekli değildir. Fakat ne gariptir ki 3 kuruşu olan hemen gösteriş yapmaya çalışır. Sonra da Dünya'da tek bozulmamış din onunkidir diye kendisine cennetten arsa ayrıldığını sanır !!! İşte bir kıllı bölgenin insanı sınamak için nasıl bir görevi olduğunun kanıtı bu da benden tüm kılları istemediği yerde çıkıp da istediği yerde çıkmayanlara !..

1 Mayıs 2013 - CiddiBiri (İşçisin sen işçi kal !.. - Cem Karaca'yı analım dedik)
 
-

Sebep olan haber :

‘Sakallı erkekler daha güvenilir’

Bilimsel bir araştırmaya göre, sakallı erkeklerin daha güvenilir ve seksi olduğu ortaya çıktı.

23 Nisan 2013 Salı

Bunların hepsi kuruyemiş !..

Bunların hepsi kuruyemiş !..
 
Hep bu kuruyemişçi tabelalarına kafam takılmıştır da !.. Kuruyemişçi açmış adam, kızının adını vermiş "Merve Kuruyemiş" !!! Ne zaman , nerede , nasıl yani ! ? Sapık mısın sen kardeşim bi leblebi alacaktım, tiksinç kuruyemişçi öğğğüüü...

Bir de sucularda gördüm benzer bir olayı. Misal kızın adı Damla... Sucunun arabada yazan şu "Damla içme suyu" , içme dedim, o damacanaların hepsinin ırzına geçilmiş asansörde !!! Püheü pü höörk tüü ( ağızda kalan suyun tiksinerek dışa atılması efekti)
 
Bu bakış açısını bana gösteren teee ilkokul yıllarında aynı sınıfta olduğumuz bir kızdı. O zamanlar böyle ansiklopedi (bu da nasıl bir kelimedir böyle) olayları vardı. Kırmızı kaplı "İlkokul Ansiklopedisi" yazan kalınca bir kitaptı. Bir şey okuyacağız, öğretmen dedi, ben de açtım rastgele bir sayfa. Başlık şöyle "OKUMA" , sıra arkadaşım kız hemmen şöyle deyip sayfayı değiştirmişti "Bunu okuma, bak okuma yazıyor" !.. Hatırladıkça hala gülerim... 


Bir de İstanbul'un Bebek semtinde ilginç tabelalar görmüştüm. Kasap vardı ana caddede, halen var mı bilmiyorum. Kapısında telefon numarası da görünürdü. Tabelası büyük ve ışıklı idi ve şöyle yazıyordu "BEBEK KASABI" ! Onu geçince Arnavutköy'e doğru bu sefer sizi bir kuruyemiş-alkol-meze-türlü yiyecek satan bir büfemsi ufak market karşılıyordu. Tabelası ise şöyle idi "BEBEK ÇİFTLİĞİ" !.. 

12 Ocak 2013 Cumartesi

Bağımlılığın tarafımdan tarifi !..

Eğer beynin, bilgi birikimin, düşüncelerin, düşünce sistemin mevcut anı yaşıyorken seni mutsuz hissettiriyor ise demek ki bir eksiklik yada yanlışınız var. Çünki, yüklenen şeyler yetersiz yada yanlış demektir. Eğer mutlu olmak için sizi kısa yada biraz daha kısa süre mutlu hissettirecek şeyler alma yolunu tercih ediyorsanız bu beyninizin beslenme yollarına illegal bir şey enjekte etmek gibidir. Tehlikelidir, çünki beyindeki eksikliğin fazlalığı kadar büyük derecede bağımlılık yaratır.

___ 12 Aralık 2013 - Cumartesi - 22:38 - Kuzey Avrupa'da bir yerde !.. __
. . .
Çözüm yolları açıklamada. Yüklenen şeyler ya eksik yada yanlış. Her ikisi de olabilir, eksiklik ve yanlışlık da. Mesela şöyle düşünmeyi dene. Öyle bir hayal dünyasına sahipsin ki, yanlış şeyler yüklediğinde oraya ulaşamıyorsun. Oraya ulaşabildiğinde zamanın ve fiziksel durumunun önemi kalmıyor.Tabi burayı her istediğin zaman seni herşeyden uzaklaştırıp herşeyden çok mutlu edecek bir yer yapabilmek için sürekli çalışmalısın. Tıpkı nasıl küçüçük bir şey olan yeni bir ayakkabı aldığında kendini sevindirdiğin gibi. Fakat bize bu küçük ve maddi şeylerle mutlu olmayı öğretip bunun bağımlısı yaparlar. Tembelsen, geçici rahatına ve aslında tablonun tümünde rahatsızlığına razı olursan yarın yeni cep telefonu, öbürgün yatağa attığın bir kız, daha iyi maaşı olan bir iş vs. seni bu tür bir hayata iyice bağlar-bağımlısı yapar.
. . .
Aslında beyin bilgiye açtır. Biz onu bununla beslemekten kaçındıkça ona küçük hazlar tattırıp kandırıp bir küçük çocuğu kandırır gibi kandırırız. Yani kendimizi !.. Yani kendimizi öğrenmekten uzak tutmak için uğraşırız.  
. . . 
- Senin bağımlılığın yok mu ? 
- Var ! Fiziksel madde bağımlılığım yok(Rahatsızlık olarak tanımlanan şekli ile). Fakat bağımlılıklarım var. İnsan Dünya yaşamında mecburi bağımlıdır. Amacın bunları gerektiğinden fazla kullanmamaktır. Din(ler) de aslında bunu söyler, öğretmek ister ! Seni bedensizliğe, o tür yaşamına hazırlamak amacıyla... Bir din her insan için bu bilince erişmenin zorunlu yolu olmayabilir! Fakat din(ler) bu bilincin olabileceğinin bilincine varacak kadar bilgisi olmayanların da bu seviyeye gelebilmesi için izlenebilecek bir yol olabilir. Dinlerin Peygamberlerinin aramızdan ayrılmalarından itibaren bu yolun doğruya ulaştıramadığı günümüze değin insan ırkı tarafından sayısız kere bireysel ve kitlesel olarak kanıtlanmıştır ve kanıtlanmaya devam etmektedir. 

___ 12 Aralık 2013 - Cumartesi - 23:44 - Kuzey Avrupa'da bir yerde !.. __ 

8 Ocak 2013 Salı

İnsanlık doğru yolu bulur mu ?

İşte insanlığın doğru yoldaki en büyük engeli bu karardakinin günlük hayatta sürekli yaşanıyor olmasıdır !!! Bakınız örnek - " http://www.ntvmsnbc.com/id/25385808 " (Baba Gripdedesi suçsuz bulundu)

( Mahkeme heyeti, kararında, sanık Zehmut Dina Gripdedesi'nin öldürme eylemine herhangi bir şekilde katıldığını gösterir kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığını, ancak kız arkadaşı Hünerler Akbulut'u öldürdüğünü öğrendiği oğluna yakalanmaktan kurtulması için imkan sağladığının anlaşıldığını belirtti.

Mahkeme heyeti, Zehmut Dina Gripdedesi hakkında "suçluyu kayırma" suçunu oluşturduğunu, ancak bu suç üst soy tarafından işlendiği için ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi.)

Kanunlar bir oyunda yeri ve zamanı geldiğinde, fırsatını bulabildiğinde kendisini gösteren bir etme-bulma olayının toplum nazarındaki belgesi gibi. Kanunların yanlış edeni ceza ile buluşturup ıslah edemediği zaten yeni bir bilgi değil. Diğer yandan kanunen bireyin apaçık suçlu olması durumunda dahi bireyin birinci dereceden yakınları tarafından cezalandırılmaktan korunması, kaçırılmasının hoş-makul görülmesi insanın özde ne sapkın bir rahatsızlığı bünyesinde barındırdığının ispatıdır. Öyle ya "Benim canıma, malıma, ırzıma vs. kast edildi mi en büyük cezanın verilmesini istiyorum" ama "Bunu ben yada ailemden biri yapar ise hiçbir ceza almaması için elimizden geleni yapalım" !!! İşte bu düşünceye sahip toplumlar olmamız sebebi ile irili ufaklı sayısız insanlık suçu bugün bile evlerde, aileler içerisinde yaşanırken suçlular ellerini-kollarını sallayarak aramızda dolaşabilmektedirler. Mesela aile içi sözlü yada fiziksel şiddet, mesela sevilmediğini-istenmediğini karşı taraftan kesin olarak duymuş olmasına rağmen ona dokunulması... vs. İnsanlık daha çooook bekler huzuru, adaleti. Fakat ne mümkün !

Irkçılık suç mu ? E peki "üst soy" ırkçılık değil mi ?!! Küçük ırkçılık :) O sebeple kanunlar bile mazur görebiliyor, hem de alenen dile getirip bu ırkçılığı, ırkçılık yaptığı için kişiyi suçsuz buluyor. Benim ırkımdan olan öldürsün ama ona hiç kimse bir şey yapamasın !!! Ooooh ne güzel kanunlarımız var, görüyor musunuz ?!

28 Eylül 2012 Cuma - Ciddi Biri

Gün geçtikçe artan robot sistemler...

Gün geçtikçe artan robot sistemler ve bu sebeple işsiz kalan insanlar hakkında...

Şimdilik böyle ama insanlık yapay insan(fiziksel) ve yapay zeka(duygusal) yapmak için durmadan çalışacaktır. Bir gün sanatçı yapay insanlar da olacaktır eminim. Bence insanın asli görevlerinden birisi budur. Zaten bilim bir anlamda önüne sunulmuş, bilgisine verilmiş mevcut tüm yaratılmış olanları inceleyip-öğrenip kendisi "yaratan" olma amacındadır. Günü geldiğinde ölmek ve öldürmek anlamsız da olacaktır. Bazı uçuk bilimkurgulardaki gibi "ışık", "enerji", "bilgi" ne derseniz deyin, ondan ibaret olunacaktır. Bu durumda da bedenin şekli, yaşamın sürdürüleceği mekanın önemi kalmayacaktır. Bizler şu anda emeklemenin de gerisi bir safhadayız ! Bunlar belki kırıntı sayılabilecek ama bir yandan kimilerini ürküten ama çok ileride çok büyük bir değişimin parçalarından birisi.

Ben öyle inanıyorum ki bugüne kadar 1 insan hayal ettiği bir veya birçok şeyi belki milyarlarca kez yapabilmiştir. Sadece bu bile benim inandığım şey için sapasağlam milyar delildir. Nedir ? 1 tek insan dahi bugün "imkansız" ve/veya "asla" denilen şeyi hayal ediyor ise o şey olacaktır.

Yakın gelecekte sizi bir robotik bünyeye koyabilirler, ileride tamamen organik, doğal bir klon'a taşıyabilirler. Hatta bir gün gelecek ve insanların çoğu gönüllü olarak mevcut organik fiziksel kapasitesinden çok yüksek kendi üretimi bünyelere taşınacaklardır. Bu ilerilik akli, mantıki, duygusal yönden de olacaktır. Şöyle ki, düşünün geçmişte kötü bir öğrenci idiniz bir çok dersi kopya v.s. okumadan etmeden geçip gittiniz. Bir yerlerden diplomanız var amma günü geliyor bilmediğiniz o kadar çok şeyle karşılaşıyorsunuz ki... Diploma var içi boş ! Derken size deniliyor ki tıpkı eskiden bir tek "joystick" i tutup oynadığımız oyunlar varken şimdi fare+50 farklı görevi olan klavye tuşu ile oyunlar oynadığımızın ötesi gibi taşınacağınız bedende önceden kurulmuş bir işletim sistemi de olacak.

Yazan : Ciddi Biri - 31.07.2012 © Copyright Ciddi Biri, 1971-2012. All rights reserved.

Kıskançlık

22 Mayıs 2012 Salı, 13:40 Yetersiz olduğuna inandığının kişiliğindeki görünüşünün adıdır "kıskançlık". Bilinen, en çok kabul gören, hatta normalmiş gibi karşılanan hali karşı cins ile olan ilişkilerdeki kıskançlıktır. Dikkat ederseniz bu durumda kıskanan taraf içinde "yetersiz" olduğunu bildiği yada öyle olduğuna inandığı için ilişki yaşamakta olduğu kişinin kendisinden daha iyisini bulacağını düşündüğü için kıskançlık ile bu olayı engelleme girişimindedir. Birçok kez duyup, gördüğümüz gibi "sevmek" ile "sevgi" ile zerre alakası yoktur aslında. Fakat çok yaygın da olması sebebi ile bu durum geniş kitlenin tepkisini almamak için "rahatsızlık" , "kişilik sorunu" olarak tanımlanmamıştır pek fazla.

Bir diğer şekli de başarılı kişiyi kıskanmak, hırs yapmak, onun gibi olmak yada onun olduğu mevkii, makam veya konumda olmak. Böyle kişileri kıskanarak azim gösterip benzer yada daha iyi başarı gösterenlerin de potansiyel riskli kişiliklere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünki normalde başarı çok çalışma gerektirdiği gibi birçok durumda da fedakarlıklar gerektirecektir. Kişi kısançlık hissi ile "gibi" olmak istediği kişinin konumuna ulaşmak için yaptığı fedakarlıklara göre ruhuna hasar verebilir. Mesela bir dönem çok konuşulan "Şöhret olmak için yönetmenin yatak odasından geçmek" !.. Yine günümüzde şöhretini sürdürebilmek için image maker'lerin dediği saçma sapan şeyleri yapmak. Yazar : Ciddi Biri - Mayıs 2012 © Copyright Ciddi Biri, 1971-2012. All rights reserved.

Bakkala 100 tl uzattım,bozuk varmı dedi ?...

Bakkala 100 tl uzattım,bozuk varmı dedi, moralim dedim beni kovaladı !




M.Ç. - Bakkala 100 tl uzattım,
Bakkal -bozuk var mı?
M.Ç. -moralim :-)
...ve bakkal beni kovaladı !

  • Ciddi Biri - Kafam dememişsin , midem dememişsin, "motorum bozuk fena cırcırım üzerine afiyet bakkal amca" da denilebilirdi. Hepimiz paçaları lastikli don giymiş olmanı umuyoruz tabi !


  • M.Ç. - İgrencsin abi :))


  • Ciddi Biri - İğrençlik bana has bir durum değildir. Hepimiz en az birbirimiz kadar iğrençiz. Ne yani en beğendiğin film yıldızı afet hatun kenefe gidip ossura ossura zıçmıyor mu ! :) O da amel olup tüküre tüküre köpük köpük zıçmıyor mu !.. O da benim kadar ivrenç ve tiksinç !.. Ya da bu yaşamın doğal hallerinden birisi sadece. İnsan bağırsağı ortalama 8 metre imiş :) Hepimiz içimizde 8 metre bok ile geziniyoruz. Sonra da kendimize "iyi", "temiz kalpli", "güzel insan" olduğumuz yalanını söyleyip duruyoruz :) İşte bu kadar yavşağız en temelinde !!!


    28 Eylül 2012 Cuma, 13:39 · Ciddi Biri

O kadar süredir yalnızım ki !..



O kadar süredir yalnızım ki sevgili bulsam bomba diye karakola götürücem ( Anonim )

  • Ciddi Biri - Bunda bir mantık hatası yok mu ? Çok uzun süredir yalnız olan sen isen bulduğun sevgili değil sen patlamaz mısın ? E peki sevgiliyi niye bomba diye götürüyorsun karakola ?! Kaldı ki o patlamadan sonra kimse kimseyi karakola götüremez. Ancak olay yeri inceleme size gelir, duvarlardan parçalarınızı jiletle kazır ve torbalara doldururlar. Sonra da otopsiye gidersiniz kimlik tespiti için. Onu da zor tespit ederler ikinizin parçaları mikroskobik olarak karıştığından ;-)



  • Ciddi Biri - Bence sen bir an önce yalnız olsan da bi operasyon yap. Yalnız birey güçlü bireydir. Ne gerek var şimdi sevgili falan gibi bir yaratığa. Aslında onların sevgisizi çok daha sevgili ! Hiç değil ise entrikaları yok. Diyor sana direk neyi sevdiğini ve ne istediğini. Kaç para ise veriyorsun sevgisinin bedelini, seve seve ve dobra dobra yaşıyorsunuz olayı !.. "Sevgili" dediğin öyle mi ? Kıskançlık krizleri, yok "bugün aramadın", yok "hep ben arıyorum", yok işte "ne zaman evlenecez" ! yok "Doğum günümde bana ne alacaksın",
    -
    yok işte "Sen benimle hiç ilgilenmiyorsun!"
    Sen - O niye aşkım ? Her dediğinde her şeyi bırakıp yanına geldim, 1 dediğini 2 etmedim ( hep 3 ettim :) )
    Kız - E ama bugün bende büyük bir değişiklik var ve sen hiçbir şey söylemedin ! Fark etmedin bile işte !!!
    Sen - Eee, şeyy... aslında fark ettim de... (bu esnada kız süzülür tepeden tırnağa ama öküzün önde gideni olamasak da önde gidenin yanında giden olduğumuzdan bir türlü farkı bulamamaktayızdır ve bu eee şeyy de zaman kazanmak için söylenen anlamsız laf kalabalığımızdır)
    Kız - E hadiiii, ne imiş söyle bakalım (der ve bir de şöööyle etrafında bir tür atar. İşte o tur atarken bizim gözler belli noktalara kitlenip kalır ve kızdaki değişiklik her ne halt ise göremeyiz yine, erkek milleti değil mi işte)
    Erkek - Çok güzel olmuşsun (der, şansını dener lotodan 8 bilmekten zor olamaz ya !)
    Kız - Bugün sabah gittim kuaföre (der ve yemi yutmuştur)
    Erkek - Evet çok güzel olmuş saçların aşkım (der ve şimdilik bu krizi kısa bir süre için atlatır fakat ilişki Türkiye ekonomisi gibi krizler doğurur hem de ikizer ikizer !)
29 Eylül 2012 Cumartesi, 23:20 · Ciddi Biri

Petrol fosil yakıttır ! Yani ölmüş bedenler ! Peki benzin ?


Petrol fosil yakıttır ! Yani ölmüş bedenler ! Peki benzin ? Bugün benzinin bizlere ulaşmasında nice insanın ölümü ve kanının bu işe karıştığını bilmiyor olamazsınız herhalde... Petrol fosil yakıttır, yani bayattır. Benzin ise henüz ölüsü-kanı soğumamışlardan elde edilen yakıttır.
 
Genellikle bu futbolu aşırı seven kitlenin böyle acayip herşeyden anlar ve de "kazık yememek" gibi bir yaşam tarzları var. Araba da sever bunlar(arabaları olması şart değil).Geneli madden çok iyi düzeyde olmadıklarından da bir dönem hayatlarındaki en şahane araba Doğan görünümlü Şahin vs. olmuştur. Hiçbir güvenlik sistemi olmayan, teneke kutunun araba şekli verilip içine koltuk kaneme tıkılmış halidirler (Abarttım). Konu bu değil tabi. Bir de arabaya binip direksiyonu tuttuğunda kendini dev aynasında görürler. En iyi, en hızlı, en gözüpek, en en O olur. Ondan en yoktur. Hatta bazıları sollanmayı bile hazmedemez ama ehlileştirilmiş olanları (eğitim ile vs.) bunu dışa vurmama konusunda eğitim görmüştürler. Tıpkı sahaya çıkan tarafı olduğu takımın yenilme ihtimalini hazmedemedikleri gibi. Yine benzer şekilde kart oyunlarında, tavlada vb. gibi şans faktörünün bulunduğu oyunlarda da çok büyüklük taslar ama yenilmeyi hazmedemezler. Eğitimli olanları bunu dışa vurmamayı becerir bir miktar, eğitimsiz olanlarının da diline vurmuştur ve malubiyetlerini karşılarındakinin "ballı" olmasına bağlarlar genellikle. Yurdum insanı modellerinden birini bu şekilde tanıdıktan sonra konumuza devam edelim.
 
Ben de oldum olası arabaya ısınamamışımdır. Zaman zaman ihtiyaç duyduğum olmuştur ama o az zamanlar için alma gereği doğmamıştır hiç. Ayrıca işe gidip-gelirken benim ile aynı trafikte, belki 3-5 dakika önce varması gideceği yere bana çoğu zaman komik de gelmiştir. Öyle ya 15-50 bin TL ver, benzin doldur-yak hergün, çık trafiğe bekle benim otobüsün arkasında, ne müthiş bir "kazık yememek" değil mi ? Bir de olayın daha küresel bir yanı var. O da kullanılan petrolün günümüzde apaçık insan kanı olduğu. "Hem parasıyla değil mi ? Ödüyorum ve çevreyi kirletiyorum" diyorlar , hem parasıyla değil mi deyip o petrolü alıp-satmak isteyen güçlerin yaptıkları savaşları ve ölümleri destekliyorlar... hem de araba sahibi olmayı bir sosyal statü-prestij simgesi olarak kullanıyorlar. E biz de bunu yiyoruz. Oysa bence araba sahiplerine insanlık suçu işleyenlere ortaklık edenler olarak bakılmalı !!!
 
Şimdi 10 kişiden 9'u bana saldırabilir !.. Fakat geçenlerde haber olarak da geçen bir bilgiyi de aktarayım. Irak yönetimi Türkiye'ye şikayetini bildiriyor. Diyor ki "Bölgesel Kürt yönetimi ile yapılan petrol anlaşması yasal değildir" ?! Yani, Türkiye Cumhuriyeti halkının petrol ihtiyacını karşılamak için kürt'lerle anlaşmış. Sizin arabanıza koyduğunuz her litre benzine ödediğiniz paranın bir bölümünün bugün kardeşlerinizi, evlatlarınızı, vatandaşlarınızı öldüren terör örgütüne gitmediğini mi zannediyorsunuz halen ?! İşte bu da en basitinden dibimizde ve bizzat destek verdiğimiz petrol değil kan satın alıp arabalarımızda kullandığımızın kanıtıdır benim için.
 
    ( CiddiBiri - 6 Ekim 2012 Cumartesi, 13:29 )

Her şeye cevabı olan adam !..


Laf bu :"Hatırlayıp da üzüleceğine, unut da yüzün gülsün." (Kaynak : Anonim, internet)

Cevabım bu :
Bu durumda alzaymır(Alzheimer)  hastalarının hepsi mutlu olmalıdır !.. (Kaynak: CiddiBiri)
. . .
Laf bu :
Biten bir aşkın ardından ağlanmaz! Yeniden başlanması için çabalanmaz! Sen benim için öldün, bilirim ki ölüler bir daha canlanmaz! (Kaynak : Anonim, internet)

Cevabım bu :
Anayasa bile değişebiliyor iken aşkın kanunlarını bu şekilde yazanlar benim için çok eğlendirici oluyorlar :-)
. . .
Laf bu :
Ağaçtan düşen yaprak nasıl ki kurumaya mahkumsa, gönülden düşen de unutulmaya mahkumdur. (Kaynak : Anonim, internet)

Cevabım bu :
Peki ağaçtan düşen yaprak kuruyor ise, gönülden düşen(jeton gibi mi o da ayrı) neden kurumuyor da unutuluyor ! Adalet mi şimdi bu ? Eğer gönülden düşen unutuluyor ise ağaçtan düşenin de bir yerleri kırılmaz mı ? (Kaynak : CiddiBiri)

Neeptünyum ? Ülkemizdeki Neptünyum Gerçeği !

Bor 2. plana düşmek üzere, Asıl bomba yeryüzünde %99.8 i Tüekiye'de bulunan NEPTUNYUM madeni, ISTRANCA dağlarında... Rezervi yaklaşık 30 katrilyon EURO... Haydi siz herhangibir milletin yöneticisi olun da, böyle bir zenginliğe sahip olmak için ne gerekiyorsa yapmayın. Biz de hazır elimizdekileri ikram edelim, bizim millet uykuda, siz ( kendileri de o milletlerden) buyrun yiyin, aafiyet şeker olsun
-
 

  • Ciddi Biri - Onların istediğini yapan, istemediğini yapamayan bir ülkede bu gibi madenlerin sahiplerinin o coğrafyanın sahiplerinin olmadığını onlar da pek iyi biliyorlar. Bu sebeple de onlar için sorun yok. Bizim için de yok ! Olsa bir emare olur, bir şey görünür. Siz hiç görüyor musunuz ülkede bir mesele ? E, evet var bir tane o da terör. Gerisi teferruat
    -
    Bu da bizim Neptünyumumuz. Neyimiz, neyimiz ? ...mumumuz !..
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Nept%C3%BCnyum
    Der ki kaynak "Doğada uranyum madenlerinde eser miktarda oluştuğu..."
    -
    Bu madenler ile bizi ne çok gaza getirdiler yıllardır. Bu bor hikayesi bombork bir hikaye İlkokul sonra, ortaokulda falan konuşurduk böyle işte "Türkiye'nin atom bombası var", "Söylerler mi len var diye, gizli tabi", "Bak köprünün ayaklarının çevresinde uçaksavarlar var" ! Artık o zamanki kafaya göre ne feci, ürkünç, dehşet bir şeydi ise bu uçaksavar Oooo ! Uçağı savıyor ise insanı salça yapar anında aabi ! E ama borum vardı benim ! Ne ettin len neptüntumumu ? Neyiniii ? Mumumu
    Hüplettim, şimdi de gümleticem !

    Neptünyum - Vikipedi
    tr.wikipedia.org Neptünyum(Np),Uranyumunnötronlarlabombardımanından yapay olarak elde edilen, atom numarası 93, atom ağırlığı 239 olan,radyoaktifbirelement.



  • Ciddi Biri - Bu arada bir tecrübemi de aktarayım. 18-20 yıl evvel çalıştığım iş sebebi ile bu elektrikli termosifonlarda suyun kirecini alması sebebi ile (yanlış anımsamıyorsam) kazanın içinde 20 santim boyunda 5 santim çapında BOR bir çubuk bulunurdu. Defalarca değiştirilen bu BOR çubuğu yanmakta olan sobaya atmışızdır. Hayatımda gördüğüm en uzun süreli ve bakılamaycak kadar parlak yanan şeydi o.
    -
    Neptünyumum olmadı benim hiç O sebeple neptünyumlu bir tecrübe paylaşamayacağım.Plutonyum da var, her gezegenyum var mı acaba ? Mesela Marsyum !.. Venüsyum... Mesela Jüpiteryum ! Ben bi jüpiteryum bir daha terlemiyorum !.. O derece yani, kesin çözüm.