3 Ekim 2019 Perşembe

Hiç Çocuk Sahibi Olmayan İnsanlar, Çocuklulara Göre Daha mı Mutsuz Oluyor ?

Eeeey gidi ey, sen şimdi bunu 3-5 çocuk sahibi olan 50-60-70'lerindekilere okut İntihar ettirir valla !..
. . .
Paralı , zengin işi çocuk. Kocaman evlerde, 1 yardımcı bir çocuk bakıcısı olunca tabi sen hayatını yaşarsın, çocuklu olmaktan da mutluluk duyabilirsin. Yoksa hayatın çocuk olduğu an buzluğa konmuş gibi. Hatta bitkisel bir yaşam bile 4 mevsimi senden aktif yaşıyor !..
Üremek yakında insanların terk edeceği bir olay olur bence. Yakın dediğim işte 2 nesil sonra. Üreyen çoğunluğun da zaten üreme sebebinin birbirini katletmek olduğu apaçık ortada günümüzde. Bugün dahi insanın üreme derdi aslında bizzat "Yaşlılığımda çocuklarım bana bakar" gibi olmasa da resmen devletler der ki 3-4 çalışan 1 emeklinin emeklilik masraflarını karşılamaktadır ! Yani insan türü bugün resmen kendini üretip evlatlarını sisteme köle-kurban edip dolaylı yoldan onların canıyla-kanıyla beslenme şeklinde yaşamaktadır !!! Hiç bir ebeveyn asla çocukları için öyle saçını-başını süpürge falan etmemiştir ! Yalanın en alasıdır ! Aksine her ebeveyn bizzat öz evlatlarını sisteme kurban etmiştir, zaten kurban etmek için üremiştir !!!

KAYNAK : 
https://seyler.eksisozluk.com/hic-cocuk-sahibi-olmayan-insanlar-cocuklulara-gore-daha-mi-mutsuz-oluyor 

Tabi şimdi yetişme tarzınız, inancınız, kültür dediğiniz bir sürü saçma ataerkil sosyal baskılar nedeni ile bu dediklerimi ve kaynaktaki verileri kabul etmeyeceksiniz, inkar edeceksiniz. Bu da normal. Çünki sizler bu toplumsal ve dini baskılarla formatlanmış, zihinleriniz buna göre şekillendirilmiş. Dolayısı ile de mesela çocuğun sünnet ediliyor, hiç gereksiz yere minicik bebeğin cerrahi operasyon geçiriyor ama sen bununla gurur falan duyabiliyorsun ?! Hal bu ki dininde böyle bir emir, zorlama yok ama işte toplumsal bir baskı sebebi ile aslında sen evladın için canını falan feda meda etmekten çok uzaksın. Hatta Mısır ve bazı Afrika ülkelerinde, Malezya'da mesela kadın sünneti de var !!! Orada kız çocuğu olan bir anne de mesela o çevrenin baskılarına ve inandığı müslümanlığa göre kız evladını sünnet ettiriyor !? Hani neden neyi nasıl yaptığını anlayabil diye bu örnekleri verdim. Dinin emretmiyor ama sen sosyal çevrede çoğunluğa uyup evlatlarını işte böyle feda ediyorsun. Hatta o toplum ve inancı evladını öldür dese öldürebilirsin ki zaten işte o toplumlardır bugün IRAK, SURiYE, LiBYA vb. gibi ülkelere teee kıtalar ötesinden askerlerini yollayıp insanları öldürtmek için o yöneten Trumph gibileri seçip bir de oralara yolladıkları evlatlarını işte sisteme kurban eden, sistem için evlatlarının binlerce kilometre uzakta belki de ömürlerince asla bilip tanıyamadan huzur içinde yaşayıp gidebilecekleri o insanları öldürten !? E hep de öldürmüyorlar tabi kendileri de ölüyorlar ?!

5 Ağustos 2019 Pazartesi

100 maymun etkisi vakası ve bilimsel tespitler...

100. Maymun Hikayesi.
Pasifik Okyanusu'nda irili ufaklı birçok ada. Bu adalarda Macaca Fuscata türü Japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süre bilim insanları tarafından gözleniyor. 

1952'de Koshima Adası'nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor.

Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar. Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor.

Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo'nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasinda yayılıyor.

1952 ve 1958 yılları arasinda genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğreniyorlar.
Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyor.

1958'in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor. Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor.

İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor! Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları...
Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik, mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabiliyor. Yani, "Yüzüncü Maymun Fenomeni" denilen bu fenomen şunu gösteriyor:
Yeni bir düşünce, yeni bir yol, toplumda sadece belirli sayıda insanlar tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir şey oluyor. Ama "bilenlerin" sayısı belli bir kritik noktaya ulaştığı an, sadece bir kişinin daha "yeni yol"a katılması, toplum bilincinin aşama geçirmesine yol açıyor. Yeni düşünce, birdenbire herkes tarafından düşünülmeye başlanıyor. Niceliğin niteliğe dönüşme noktası..
. "Yüzüncü Maymun Fenomeni", Duke Üniversitesi'nden Doktor J.B. Rhine tarafından değişik deneylerde tekrarlanıyor. Sonuç her seferinde aynı. Bugüne dek mutsuz, huzursuz, bencil, korku dolu, karamsar bir dünya süre geldi. Zihinlerde hala taş devri korkularmı taşıyoruz.
Yeniiklere açık, farklı düşünenler ise aşağılanıyorlar, alay ediliyorlar, toplum dışına itiliyorlar. Cesaretleri takdir edilmek bir yana söndürülmeye çalışılıyor bu insanların...
Einstein bile teorisini ilk ortaya attığında meslektaşları tarafından kınanmış. Sıradan insan asla büyük insan olamaz. Doğar, yaşar ve ölür. Buna yaşamak denirse! Dünyada mutlu, huzurlu, sevecen, aydınlık dolu insanlar yok mu?

Cesur bir dünya isteyen ve bu uğurda çaba göstermekten çekinmeyen, her şeyi göze alan insanlar yok mu? Elbette var. Sayıları gittikçe de çoğalıyor. İnsanın, insanlık boyutunda devrim yapabilmesi için yüzüncü maymunun aralarına katılmasını bekliyorlar. "Yüzüncü Maymun" belki de sizsiniz.

Ken Keyes Jr.
Çeviri: Nil Gün

Kaynak : https://medium.com/@Em…/the-100th-monkey-effect-b669d504e347
.
Kaynak 2 : http://www.wowzone.com/monkey.htm

15 Ocak 2019 Salı

Tuşlu telefon Akıllı Telefon yaş ve teknoloji ile karakter analizi

Eskiler tuşlu telefonları kullanır halen, kullanmayı bilirler çünki... SMS yollayıp okumayı bile bilmeyen bir sürü yaşlı var. Onlar bu akıllı telden korkuyorlar, bir kere gsm mağazasında şahit oldum. Çalışan bir müşterisine "Şöyle bir akıll telefon modelimiz var efendim" dediği gibi kadın müşteri çocuğa sanki kendisine küfür edilmişcesine terz bir tavır ile "Akıllı telefon falan istemem ben !" demişti 😃 Zor tuttum kendimi kahkahayı patlatmamak için. Çünki çevremde böyle birkaç yaşlıya bu dokunmatik ekranlı akıllı tellerden kullandırma veya alma sürecinde eşlik etmiştim Kendilerinden daha akıllı ve avuç kadar bir şeyi görünce resmen ürküyorlar Öyle yaşlılar var ki zihinleri sırf kalıplar ve ezberlerle doldurularak beyinlerini kullanabilecekleri bir organ oldukları yıllar önce unutturulmuş ! ! ! Onlar için beyinleri bir teyip bandı gibi manyetik kayıt ortamı imiş. Birşeyleri ne kadar iyi hatırlayabildikleri ile övünürler mesela !.. Hiç düşünme, hayal etme, felsefe, sorgulama vb. gibi faaliyetler yapmamışlar, Sadece ezber etmişler kendilerine söylenenleri. Bu nedenle yeni her şeye aşırı tepki ile itiraz ederler.
Bu insanlara işte birileri zamanında demişler ki farz edelim anne-babaları bunlara yalan söylemezler, hep doğru konuşurlar. Bu vesile ile çocukluk sürecinde anne-babalarının her dediğini doğru kabul edip kayıt etmişlerdir. Düşünme, sorgulama, kıyaslama, okuma-öğrenme gibi etkinliklerden de uzak olduklarından beyinleri bildiğiniz bir kayıt kütüğü haline gelmiş. Bu insanlar aslında korkunçlardır da !.. Çünki karşımızda 70-80 yıllık bir zaman kaybının canlı abidesini görmekteyizdir ! Buna karşın da toplumsal baskı bize vicdan azapllı duygu sömürüsü ile "Bu 70 (80,90) yıllık zaman kaybına saygı duy" diye baskı yapmaktadır !.. Mesela ben bizzati böyle 2 tam zıt yaşlı insanı çok iyi tanıyorum. Birisine bugünün en akıllı telini ver yada oturt PC veya tablet başına kullanmayı öğrenmek için kurcalamaya bayılır. Bir diğeri ise uzaktan kumanda ile gördüğü rakamlardaki kanallardan ötesini kurcalamaya bile çekinen 2 yaşlı, ikisi de birbirinden ışık yılı mesafe ile uzaklar işte böyle. Peki kişiler neden önce en yakın ve sonra genişleyen "güven" çevrelerindeki insanların, kurumların vs. yalanlarını görmek istemezler ?! "Güven" temelinde aslında bir tembellik, boşvermişlik, uyşukluk hissinin dışavurumu mudur ?

-
Çünki,
Güvenmezsen ancak sorgularsın, tetikte olursun, araştırırsın, öğrenmek istersin...

-
Akıllı Telefon ürkünç bir cihaz olabilir kimileri için 😲
 
Tuşlu telefonu candır !..
13-15 yıldır aynı tuşlu telefonu kullanan tanıdıklarınız var mı ?

Bir teknolojik aletin aslında bir kişi hakkında neler söyleyebileceğini hiç düşündünüz mü ?

"Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" misali 😏

Peki sizin ne gibi alışkanlıklarınız var ? Alışkanlıklar aslında beynin tembellikleri olabilirler mi !!!
Bir coğrafyaya bağlılık hissi bile bana ağaç mıyız, kütük müsün de böyle hissediyorsun dedirtiyor !