21 Kasım 2015 Cumartesi

N’apolyon “Don”a Caart !..

Photography by CiddiBiri
  

Kimin dediğinden önemlisi. Diyenin maddi durumu ilgilendirdiği için beni :) Gerçi nesiller boyu deriz "Para ile saadet olmaz" amma analardan da kızlarına evlatlarına "Paran olmaz ise kim seni naapsın" , "N'apıcan o çulsuzu" gibi öğütler ile de zımparalanarak büyürüz. Evet, özellikle "analar" dedim. Çünki bizim toplumumzda analarımızın birey olma imkanları, çalışıp kendi ayakları üstünde durma koşulları hep daha zorlaştırılır ki onlar gerektiği kadar kullanılabilir birer hizmetkar, üretim hane, stres topu olsunlar erkekler için. Bunu nesiller boyu görüp-kanıksamış analar da evlatlarına zinciri kırmayı değil, bir halka da onların olmasını ve böylece evlatlarının hiç değilse şartlar dahilinde olabilecek en uygun yaşam sürecinde buluşmalarını umarak böyle zımparalar yeni halkayı. Yanlışını dahi kendi kararlarının sonucunda yaşamadığın bir hayat ne kadar senin hayatındır ki !? Düzene, kalıba, sisteme, geleneklere uyarak bir nevi "görünmez" karakterler olarak dünyaya geliş-gidişin sadece o zamanın insan türü adına kaybedilmesi demektir !..

Bunları neden dedim ? İşte aşağıda... 

Sebep-i ilham : Steve jobs’ Last Words - (Steve Jobs'ın son sözleri)
 
I reached the pinnacle of success in the business world. (İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım.)
In others’ eyes, my life is an epitome of success. (Başkalarının gözünde, benim hayatım başarının somut bir örneğidir.)
 
However, aside from work, I have little joy. In the end, wealth is only a fact of life that I am accustomed to. (Ancak, işi bir tarafa bırakırsak, çok az keyif aldım. Sonunda, zenginlik alışık olduğum hayatın sadece bir unsuru.)
 
At this moment, lying on the sick bed and recalling my whole life, I realize that all the recognition and wealth that I took so much pride in, have paled and become meaningless in the face of impending death. (Şu anda, hasta yatağımda yatıyorken bütün hayatımı hatırlıyorum. Anlıyorum ki tüm gurur duyduğum tanınma ve zenginlik solgun ve yaklaşan ölümün yüzünde anlamsızlaşıyor.)
 
In the darkness, I look at the green lights from the life supporting machines and hear the humming mechanical sounds, I can feel the breath of god of death drawing closer... (Karanlıklarda, yaşam ünitesinden gelen yeşil ışıklara bakıyor ve mekanik uğultularını duyuyorum. Ölümün yaklaşan çizgilerinde tanrının nefesini hissediyorum.)
 
Now I know, when we have accumulated sufficient wealth to last our lifetime, we should pursue other matters that are unrelated to wealth… (Şimdi biliyorum, bir ömür boyu biriktirdiğimiz zenginlik bitecek. Zenginlikle ilgisi olmayan şeylerin de peşinden gitmeliyiz.)
 
Should be something that is more important (Bundan daha önemli şeyler olmalı.)
Perhaps relationships, perhaps art, perhaps a dream from younger days ... (Belki ilişkiler, belki sanat, belki de gençlik günlerimizin hayalleri.)
 
Non-stop pursuing of wealth will only turn a person into a twisted being, just like me. (Hiç durmadan zeginliğin peşinden gitmek, kişiyi benim gibi şaşırmış birisine çevirir.)
 
God gave us the senses to let us feel the love in everyone’s heart, not the illusions brought about by wealth. (Tanrı bize, herkesin kalbindeki sevgiyi hissetmek için duygular vermiştir. Zenginlikle gelen yanılsamalar değil.)
The wealth I have won in my life I cannot bring with me. (Hayatım boyunca kazandığım serveti birlikte götüremiyorum.)
 
What I can bring is only the memories precipitated by love. (Ne götürebiliyorum, sadece aşkla çöktürülmüş anılar.)
 
That’s the true riches which will follow you, accompany you, giving you strength and light to go on. (Gerçek zenginlik sizi takip edecek, eşlik edecek, güç verecek ve devam etmeniz için ışık verecektir.)
 
Love can travel a thousand miles. Life has no limit. Go where you want to go. Reach the height you want to reach. It is all in your heart and in your hands. (Sevgi binlerce mil seyahat eder. Hayatın sınırı yoktur. Nereye gitmek istiyorsanız gidin. Ulaşmak istediğiniz en üst noktaya ulaşın. Bu tamamen sizin kalbinizde ve ellerinizdedir.)
 
What is the most expensive bed in the world? - "Sick bed" … (Dünyadaki en pahalı yatak nedir? - "Hasta yatağı")
 
You can employ someone to drive the car for you, make money for you but you cannot have someone to bear the sickness for you. (Birisini arabanızı kullanmak için, para kazandırmak için işe alabilirsiniz, fakat hastalığınızı taşıyacak birisini bulamazsınız.)
 
Material things lost can be found. But there is one thing that can never be found when it is lost – "Life". (Kaybedilen şeylerin telafisi olabilir. Fakat kaybolduğu zaman bulunamayan bir tek şey var "hayat".)
 
When a person goes into the operating room, he will realize that there is one book that he has yet to finish reading – "Book of Healthy Life". (Ameliyata giden birisi, henüz bitiremediği bir kitap olduğunun farkına varır "Sağlıklı Yaşam Kitabı".)
 
Whichever stage in life we are at right now, with time, we will face the day when the curtain comes down. (Şu anda hayatın hangi evresinde olursak olalım, zamanla, perde iniyorken onunla yüzleşeceğiz.)
 
Treasure Love for your family, love for your spouse, love for your friends... (Ailenize, eşinize, arkadaşlarınıza değer verin.)
 
Treat yourself well. Cherish others. (Kendinize iyi bakın. Diğerlerine değer verin.)
 
Çok ders aldım, alması gerekenler olabilir diye Türkçe tercümelerini parantez içinde yazdım. (Elimden geldiğince Türkçe'ye çevirmeye çalıştım. Yanlışlarım ya da imlâ hatalarım olabilir. Eksik olarak gördükleriniz varsa lütfen özelden bildirin düzeltmeleri yaparım.)
 
İngilizce-Türkçe bölümü alıntıdır ! Çevirene teşekkürler.

Mükemmel uyum

Photography by CiddiBiri
"Mükemmel" kusursuz olan mıdır ? Yoksa, "uyumlu" olan mıdır ? Doğa her şeyi ile uyumludur ama doğa içindeki parçaları tek tek ele alırsanız bir çok kusurlu yapı taşı bulursunuz. Fakat, bu eksikleri olan yapıtaşlarının uyumlu işleyişi değil midir doğayı mükemmel yapan ? Peki doğa ile uyumsuz olan nedir ? Hoop ! aynaya bakıp kopya çekmek yok ;) Peki kusursuzluk, mükemmellik peşinde koşan nedir !? Gerçi bu yeni de bir şey değil ya hoş... İlahi yönden şeytan da bu durumu çok iyi görmüş olacak ki kabul etmemiş :p Zaten de insanlık tarihi boyunca da bunu defalarca ispat etmek için yarışmış. Sen de sistem içerisinde daha iyi, en iyi olma yarışında hissediyor musun kendini ! Bak şimdi aynaya rahatça ve hatta dikkatlice. Sistemin yolunda varacağın her noktada kusurların ve kusurları olacaktır. Seni uyumlu olman gereken doğandan ayırdığı sürece göreceğin tek mükemmellik ardında bırakacağın yıkımdır. 
 
___ Gecenin bir vakti - 03.10.2015 __

26 Eylül 2015 Cumartesi

Gerçek önemli ve güzel değildir ! Yalan daha ilginçtir...


Ooo ! Büyük olay, fiyasko !!! Şok şok şok ! Kaldırılmadan önce hemmen okuyun ve paylaşın !.. Çünki boğa bu, şakası olmaz, bir kaldırdı mıydı sonra vay yakınında bulunanın haline diyim !
Kimler, neden böyle şeylerin peşinde koşup hemmen de silmek derdindedirler ise ? Belki de birileri yalanları ve bazı entrikaları özgürlük kapsamında görmüyordur da o nedenledir !

Şu montajı gördün ve direk inandın mı ? Öyle ise süzme malsın !!! Çünki bunu görmene sebep olan ortam "internet" te elinin altında şurada gösterilen şeyi aratıp kendin de bulabilirsin ! Nasıl mı ? İşte şöyle :

http://tr.lmgtfy.com/?q=Taurin+nedir

Yapmadın direk yukarıdaki görsele inandın ve mallar içinde bir mal da sen olduğunu cümle aleme kanıtladın mı ? Çok güzel... devam et böyle...

"Taurin, yarı esansiyel methiyonin ve sistinden türetilen sülfür türevi bir aminoasittir. Vücutta doğal olarak bulunur. Vikipedi
Formül: C2H7NO3S
Erime noktası: 305,1 °C
Molar kütle: 125,15 g/mol
IUPAC numarası: 2-aminoethanesulfonic acid
Yoğunluk: 1,73 g/cm³
Sınıflandırma: Sülfonik Asit"
305 derecede eriyen ne imiş bu böyle yahu !..  
Artık bilgiye ulaşmanın yolunu da göstermişim. Gerisini sen devam et yada etme mal kal !.. Önüne konan otu yemeye devam et !!! 

Ayrıca sperm yada döl pis, iğrenç, mikrobik, zararlı, feci bir şey midir ? Döl sayesinde çocuk olur değil mi ? O çocuğu da severiz, öperiz, koklarız. Ham maddesi ne ? Döl ve karşı tarafın yumurtası !.. Sperm yada döl canlının neslini/soyunu devam ettirebilmek için ürettiği bir nevi kendi özüdür ve bu öz en temiz, en duru,en has şekilde varolur. Bu da ister Allah'ın bir mucizesi de, ister her neye inanıyor isen öyle açıkla değişmeyen bir gerçektir. Haa diyeceksin ki ama bu yüzden yani döl mü yiyip içelim !? Yoo elbette yiyecek/içilecek gıdalar içinde buna yer verilmesin. Fakat bu sahte montajda gösterilen canlı türünün her şeyini zaten besin maddesi olarak kullanıyoruz. Goç yumurtası yememiş olabilirsiniz ama olsa anında yiyecek nice açlıktan ölme seviyesinde henüz yaşayan yüzbinlerce insan var !!! Yani senin besine bakış açın sebebi ile saçma, aptal, iğrenç görebileceğin şeyler kimileri için bulunmayan nimetler olabiliyor. 

24 Eylül 2015 Perşembe

Ödlek mi cesur mu ? Ödlekse beni üzmez, cesur ise yıpranırım ! ?

Hayretle ve gıpta ile bakıyorum çocuklarına "korkmayı" değil de "cesareti" öğretenlere. Bize korkmak öğretildi mesela ! Denize dahi gitmemiz engellendi anne-babamız tarafından. Oğlum gitme, boğulursun" iyi gitmedik ve 30'umuza geldik yüzme bilmiyoruz ve ne yazı ne de denizi severim bu yüzden :) Yıllarca her dönem yaşıtlarım eğlenir iken ben ayrık otu ! Korkak bir ayrık otu !.. Sadece bu mu ? Elbette değil. Hiçbir kararın onanmaz, hiçbir gelecek planın desteklenmez !.. Odanın badanasını yapacakken dahi sana "Evladım ne renk olsun istersin odan?" diye sorulmaz, düşünebildiğin akıllarından bile geçmiyordur kim bilir !.. 0-7 yaşını böyle geçirdikten sonra okula başlarsın. Okulda kendine "Ben tek başıma bu kalabalık ve yabancıların içinde ne yapabilirim" diye sorar, kendi çaresizliğinden korkarsın. Okulun ilk günü okul tuvaletine bile gidemezsin ! Eve dönüşte altına ettiğinde ise yıllar boyu bu bizzat senin şuçunmuş gibi yıllarca önüne açılıp açılıp alay edilen olursun !.. Sonra "Allah"tan korkmayı öğretirler. Öyle feci birşeydir ki "Allah" ne kadar yanlış gelir ise gelsin sana önce anne-baban, sonra büyüklerin ne derse desinler onların dediklerine uymalısın. Hele hele ki "anne-baba"ya ÖF bile diyemezsin. Onlar döver de söver de, bunları yaparken bir tek onların bu insani hisleri vardır ve haklarıdır ! Fakat sen sana bu yapılanlar karşısında sanki çocuk değil de ruhu alınmış bir bedenmişcesine hiç kızmaz, üzülmez, incinmezsin onlara göre. Bütüüün yanlışları sen yaparsın, bütün doğrular ise onlarındır hep ! 5-6-7 yaşında bir çocuğu döverek ve bunun anne-babanın hakkı, çocuğun da hak ettiğini bir de "Allah" a dayandırarak gösterir isen ne olur ? Var ise beynin sen verebilirsin cevabını.

Adamın birisi de çıkmış, diyor ki "Evladım doğru olduğuna inandığı şey için mücadele eder iken hapse bile girse ben onunla gurur duyarım, onu desteklerim" !!!

Bana göre "ana-baba" ile insan neslinin gelişimi son derece sakattır ve bu sebeple insan nesli zerre ilerleme gösterememektedir. O ise bugün Dünya'mızda her neresinde olursak olalım aklı normal işleyen herkesin kabul ettiği gerçek doğrular var. Buna rağmen halen Dünya'nın her coğrafyasında bambaşka sahte(uydurulmuş) doğular ile eğitilerek büyütülen nesiller var. Bu eğitimi veren anne-babalar ilk başta.

Bir gün toplu taşıma aracında gider iken araçta 4-5 yaşlarında çocuk ağlıyor. Anası da kızıyor niye ağlıyorsun diye. Ne ise 10 dakika falan sürdü, çocuk hep ağladı anası hep kızdı. İndim, peşimden de onlar inmiş, tabi ben hızlı yürüyorum ama son duyduğum sözler şöyle idi "Sen daha dur, eve gidelim ben senin ağzına nasıl sıçacağım göreceksin" diyen anne !!!

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Ekmek yediğin kaba tükürme !..

2000'lerin başlarında dükkanı kapatıp bir dönem güvenlik sektöründe çalışmıştım. Hala öyle midir bilmem, o zamanlar özel güvenlik şirketlerinde önemli mevkilerde hep emekli askerler falan olurdu. Güvenlik personeli de askerden yeni gelmiş ve de özellikle askerliğini komando olarak falan yapmış ise kapışılırdı. Birey açısından geliri hiç tatmin edici olmaması ve çalışma şartlarının ağır olması sebebi ile de pek kaliteli eleman bulunmazdı (Güvenlik hep oturur nasıl çalışma şartı ağır olur diyenlerdenseniz. Ben bizzat tam 2 ay haftada 36 saat izin yaparak 12'şer saatlik sadece geceleri çalışmıştım ki yalnız da değildim, vardiya var idi. Gece uykusuzluğunun insan sağlığına kötü etkilerini de araştırınız). Ne ise biraz yaptığınız işe dikkat ediyor iseniz böyle ortamda hemen fark ediliyorsunuz. Kısa sürede bize de mevkiler verildi. Daha güzel yerlere tayin edildik diyelim alengirli olsun. Vardık yetkili kişi olarak özel bir şirketin güvenliğini sağlamaya. Şirket Amerikalı idi. Tabi bu süreçte iş hayatımda gördüğüm en hızlı personel değişimi olan sektör de bu idi. Hali ile çok kısa sürede çok değişik insanlar ile karşılaşıyorsunuz. Ne ise bir ara bizim şirketin güvenlik personelinin bir haltlar çevirdiğinden şüphe etmeye başladım ! 3 vardiya var idi ve 24 personelden güvenebileceğim bir tek kişi vardı. Haydi bir vardiyayı ben takip ve kontrol edeyim de ötekileri nasıl ? Ne ise bu güvendiğim arkadaş ile konuştum. Bazen de birisi ben şu gün gelemeyeceğim deyip bir kişiyi vardiyasını değiştirmek durumunda kalıyorduk. Derken işte 2 aylık bir süreç içinde birkaç delil elde ettik. Artık şüphe edilecek durum kalmamıştı. Güvenlikten sorumlu şirketin personeli güvenliğini sağladığı şürketten birşeyler çalıyorlardı !.. En nihayetinde bir gün de benim bilgisayar konularında tecrübeli olduğumu bildiklerinden bu ekipten birisi bir gün bana dolaylı yoldan elinde çıkma bilgisayar parçaları olduğunu, işte CD'ler falan olduğunu, bunların çalışıp-çalışmadıklarını ve kaç para edebileceğini bakıp söylememi rica etti ! Hani kör istedi bir göz Allah verdi 2 göz hesabı oldu. Tabi ki kabul ettim. Ne ise bir gün vardiya bitiminde arkadaş beni evine götürdü. 4 koli dolusu bilgisayar aksesuvarları, donanım parçaları vb. 4 tane kasa ki birisi Mac kasa idi. Onlarca orijinal lisansı ile birlikte Windows işletim sistemleri ki birkaçı Windows server işlemi sistemi. Ne ise bu güzel kanıtlardan birkaçını test edeyim diyerek aldım. Gerek takiplerimizden olsun ve gerek bu deliller olsun hepsini uzunca bir rapor yazdım gittim güvenlik şirketime. Personel müdürü ile kısa bir görüşme yaptım, dedim ki benim önemli bir konuyu şirket sahibi ile görüşmem gerek. Ne ise beklettiler 2 saat, yok imiş ofiste. Geldiğinde görüştüm, raporu verdim, kanıtlarımı fiziksel olarak gösterdim. Gönül rahatlığı ile de evime-işime döndüm. Bekliyorum ki en kısa sürede bu elemanlardan temizlenir. Fakat 2 ay bekledim hiçbir şey olmadı ve çalma süreci de devam etmekte. Ekibin sorumlusu da benim hani düşünün. Gerek personeli olduğum güvenlik şirketi olsun ve gerekse sorumlu olduğumuz şirket olsun bir öğrense direk ben güme giderim. Hali ile hiç rahat olamıyordum. En nihayet bu güvendiğim arkadaşa dedim ki bizim şirket bu olayı görmezden geldi. Durumu sormulusu olduğum şirket yöneticileri ile görüşeceğim ! Arkadaş da "Bunu yaparsan burada çalışan 24 personelin de ekmeği ile oynamış olabileceğini düşündün mü" dedi mi ?!! O-oo , ekmekle oynamak, ekmek parası tanımı da geldi mi önüme ! Bu arada ne detaylar konuştuk tabi. Hani mesela "Yahu bilmem nettiğimin Amerikan şirketini biz mi koruyup-kurtarcaz, bırak en iyisini yapıyorlar belki de" gibi bile bakmayı denedik. Fakat yapılan olayın şekli onursuz bir davranış ve sorumlusu olacak kişi direk benim. Ne ise epey uzattım sanırım. En nihayetinde özel şirketin yöneticilerinden birisinden randevu aldım. Adama anlatmaya başladım ki hayretle film izler gibi dinlemeye başladı. Eee!, sonra, vay anasını ! falan gibi tepkiler ile dinledi. 2 gün geçmedi ve bu şirketin artık bizim güvenlik şirketi ile çalışmayacağı bize iletildi !.. Yani ekmek yediğim kaba tükürdüm ve bir de o kadar kişinin ekmeği ile de oynadım! 15 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hayatımda çalıştığım yerlerden dost edinmeme gibi bir prensibim olmasına rağmen bu iş yerinden tanıdığım bir iş arkadaşım ile halen görüşürüz. Bu arkadaş ulusal bir özel TV kanalında program yapımında kamera arkasında çalışıyor halen. Bunu demem de şunun için, bazen kader sizi birisi ile çok acayip bir yerde karşılaştırabilir. Bu yerin konumu sebebi ile insanları aşağı görme gibi bir hataya düşmemeli. "Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz" doğrusu olan ama çoğunun "Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz" diye kullandığı tabir de doğruluğu olmayan saçma bir kalıp. Hatta o kadar sapıtılmış ki bu saçma kalıp sebebi ile nicelerini görmüşümdür kişilikleri sanki yokmuş gibi kendilerini yaptıkları iş, çalıştıkları yer, mevki ve makam, üniforma, gelir, mal varlıkları ile tanıtırlar sadece.

"Amacınız zarar vermek ise güce ihtiyacınız vardır. Diğer herşey için sadece SEVGİ yeterlidir" - Charlie Chaplin
Charlie Chaplin — 'You need Power, only when you want to do something harmful. Otherwise love is enough to get everything done.'

Demiş...


Biliyorum çok uzun oldu ama 4 dakika 11 saniyenizi de bu video için alabilir miyim ?

15 Ağustos 2015 Cumartesi

...ve insan bütün sahte yüzlerini döktü

"Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.

Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk. Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.

Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık. Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz. Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor.

Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor. Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?"

Erdal Atabek

Ben...
...ve interneti yarattılar işte tam da bunun için. Face'den, instagram'dan, youtube'dan twitter'dan arada-sırada duygusal şeyler paylaşır-beğeniriz. Hiç yapmasak ve yapmayacağımızdan %100 emin olsak da ölmek üzere olan bir köpeği kurtaran 3-5 insanın videosunu beğenip-paylaşmış isek o kurtaranlar kadar merhametli, insani oluvermiyor muyuz ? ! Nefret, para, üstünlük vb. bunun neresinde şimdi ?

O ise az evvel çevremdekileri hiçe sayarak motorsikletimi carıl carıl bağartarak, yırtarcasına geçtim sokaktan ve evime girdim !.. Kapıcıya "sen ne zavallı bir tipsin" gibisinden bakış attım ve pek tatmin oldum. Hanıma kıl oldum, çocuğu payladım, peşi sıra face'den güzel bir "mutlu aile" paylaşımı yaptım, sevgiyi de-mutluluğu da-insanlığı da yaşayıverdim işte !.. 

Eskiden 2 yüzlü insanlardan korunmak için yalvarırken bir de baktık ki 200'lü insanlardan birisi olmuşuz ama hepimiz böyle olmuşuz. Normal diye kabul etmişiz böyle olunca da... Her gün ne kadar sıçıp-sıvamışım bütün insanlık namına her şeye kimse bilmez ki girerim face'ye paylaşırım 3-5 duyguseli paylaşımı olurum cennette kanepemde en rahat bir ben...

9 Ağustos 2015 Pazar

Memleketin ve vatandaşın haline ekonomik bakış...

Memleketin hali, ekonomi ve vatandaşın haline dair bir ilginç bilgi... Şiddetle öneririm !..
 
http://riturkey.org/2015/05/ekonomi-kimin-icin-buyuyor-turkiyede-servet-bolusumu-adaletsizligi-k-murat-guney/

Ne olduğunu ve ne olacağına dair bundan güzel bir kaynak var mı ? Sağ-sol, ona-buna hiç laf etmeden, tamamen parasal durum ile ne olmuştur, ne olacak ise onu görüyoruz .

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Irkçılığın merkezi nerededir ?

Irkçılığın merkezi nerededir ? (Soru bu ve kendimce yanıtlar düşünmelerimdir. Bir karar ve/veya doğrusu dediğimdir manasında bir düşünce değildir)

Alıp başını gider bir "ırkçılık karşıtlığı" fakat bugünün Dünyasında milyonlarca çocuk açlıktan, cehaletten vs. ölür ve öldürülür iken ırkçılık karşıtı birisinin 1,2,3-5 çocuk sahibi olması acayip bir tezat bence. Bu en temel ırkçılık değil mi aslında ? Yani, "O varolan çocuklar ölsün-gebersin bana ne, ben kendi genimi, kanımı, ırkımı kopyalayacağım" demiyor ama bunu uygulamıyor mu ?!.. (Tabi soruyorum yani, yanlış düşünmüş de olabilirim pek ala)
 
İşte dediğim bireysel ırkçılığa örnek bir görüntü. Şimdi herkes biliyor ki oralarda bu çocuklar ya çok kötü koşullarda yaşıyorlar ya ölecekler yada çok kötü şartlarda yaşayabilen bir yere kadar büyüyüp böyle annesini gördüğümüz gibi ölecek. Biliyoruz değil mi ? ! Peki ne yapıyoruz "Vah zavallım deyip, peşi sıra 2-3 çocuk yapıp bunlar benim bu Afrikalı benim değil, n'apayım gebersin" !!!

Sonra sen de ki işte "Ben şu dine inanıyorum, en doğrusu, en iyisi, tek çaresi bu" oluyor mu çare ? Sonra de ki "Ben bilmem kimin, bilmem neyin torunuyum, şöyle büyük olacağız-böyle güçlü olacağız" oluyor mu çare ? Sonra de ki ben face'de orada-burada paylaştım, gösterdim hassasiyetimi, acı nedir gördüm ve anladım çok güzel, alın siz de bakın-görün ve anlayın" oldun mu çare !.. Yoksa sırf kendi haline şükretmek için bile şu insanları düşürdüğümüz bu durumu kendi anlık memnuniyetin için kullanmadığını mı söyleyeceksin !!! Yemedik ama !..

 

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Adil "düzen" kimdir ?

Bunların temelinde "sevmeyi bilmemek" var bence. Çünki sevmeyi bilsen sen seni sevmeyeni ve sevgi duymadığın ötekileri cinsel obje olarak da görmezsin. Çünki o cinsel sapkın dürtüne göre sevmeden ve sevilmeden hayal ettiğin durumda yapacağın şey apaçık "iğrençlik" olacaktır. Hali ile iğrenç olsa dahi genelde milletimiz için "sevgi" karşılıklı olmak zorunda olmadığından ! (ki işte tam da burda sapıklık doğuyor) Uygulanabilir bir iğrençlik legal ve hatta erkek(ler) tarafından takdir edilen bir davranış olmuş. Öyle ya "Milli olmak" gibi bir kavram var. Hayatında ilk temas ettiği kadın anası ve o ki karşılıksız sevgisini veriyor(normal olarak). Derken bu erkeğin hayatında ikinci temas ettiği kadın para ile satın alıp sevgisiz bir olay ile oluyor !.. Yani erkeğin sevmeye ve hele hele eşit şartlarda sevgi hissi paylaşmaya hiç ihtiyacı olmadığını şartlar ona 0-16(18,20 siz kaç düşünürseniz) yaşları arasında bizzat yaşatılarak kanıtlandırılıyor. Yaşamın devamında erkek(ler) her türlü cinsel yoksunluk veya ihtiyaç durumunda sevgi şartı olmaksızın bu iğrençliğin başrolünde yer bulmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Bu temelin çıktılarından birisi olarak da her gördüğü kadın elbette onun sapık düşüncelerinde malzeme, hedef, mağdur olabilecektir. Aslında ve belki de bu sapmanın temelinde ana sevgisinde olabilir. Öyle ki ana her şartta ve tüm kusurlarına rağmen çocuğunu "sever" !.. Çevrenizden, haberlerden vs. epeyce görmüş olmalısınız bunca zamanda. Evladı katildir ama anası hala bu sapık sevgi şekli nedeni ile onu koruma, saklama, zarar görmemesi çabasındadır ! Kültürel, sosyal ve inanç bakımından hayatı boyunca en büyük hatalardan birisi olduğunu bildiği şeyi evladı yaptığında bu sapık sevgi yüzünden korunası bir suçlu oluvermiştir anne(ve baba) bakımından !.. Hattası da var, beni şaşırtan bir noktadır bu. Hukuk böyle bir durumdaki ebeveynleri evlatlarını korudukları için suçsuz veya suç hafifletici durumda bile görür !.. O ise, tam tersine belki de en temel azmettiricileri işte bu sapık sevgi temelini çocuğa veren kişiler bunlardır !!! Bu anne ve baba içinde bulundukları toplumun geleneksel yaşam şeklini kabullenerek (işte sosyal yapı, inanç şekli, ahlaki değerleri vs.) kafalarını soktukları o çoğunluk(herkes böyle yapıyor ama) bataklığında gördükleri "normal" yada "mutlu" rolündeki insanlara uymak ile en başta bu bataklığı besler. Sonra yeni nesli pislemekte bireysel görevlerini layıkı ile yerine getirirler !!! Hatta ufacık yaşlarda "Göster amcalara pipini" diyerek erkeğin erkekliğinin özelikle cinsel ve organsal yönü şişirilir. İnsan olması, diğerlerinin de insan olduğu, sırf fiziki bazı farklar nedeni ile onların "başka" ve "az yada çok" değerli olmadığı öğretilmez. Buna karşın tam aksine "Yakışıklı, çapkın, kızlar seni kaçırmasın, çok can yakacak" vb. gibi sözlerle de çocuk ergenlik çağına kadar da iyice saldıray mod aktive edilerek gazlanır.

Barut fıçısı gibidir ama buna karşın yetiştirilen kızlara da benzer şekilde farklı fiziki yapısı ve özellikle cinsel kimliği, organsal farkı sürekli baskı yollu olarak işlenir. Günü geldiğinde de bu iki insan amma birbirlerini iki farklı cins olarak öğrenmiş olanlar ebeveynlerinin kontrolünün olmadığı ortamlardayüzyüze gelirler. Amiyane tabiri ile "Atlamak isteyen erkek" ile "Vermemek isteyen kız" düellosu başlar. Bir sürü etken girer burada devreye. Kişinin ailesinin öğretilerine ne kadar inanıp bağlandığı, kişinin bireysel inanç tarzı, kişinin toplumdan kendi süzgeçi ile edindiği doğru/yanlışlar, ekonomik şartlar, süreçteki ruhsal durum(ki bunda da aile yapısı etkendir). Bütün bu etkenler altında taraflar duygularını ifade edebilmeyi de başarabilirler tabi. Fakat erkek tarafının içinde yankılanan bir ses vardır yaşamı boyunca. O temelden gelen ekodur bu. Sevilmese de sevgiye layık olabilmiştir ve tekrar olabilir. Hatta normal bir ilişki içerisinde her insan gibi hata yaptığında bu hatasını düzeltme, hatasının sonuçlarını kabullenme gibi durumlara da girmek istemez. Çünki o her ne kadar yanlış yaptıysa da hayatının ilk kadını onu hep sevmişti. Hayatının ikinci kadını ise en büyük yanlışında ona ortak olmuştu(herkes için değil ama işte para verip birlikte olanlar da azımsanamaz). Suçlu vicdanının sesini bastırmak için arkadaş çevresine yönelir. Orada da kendisi gibileri görür. Hatta bir çoğu maskelidir. Daha düne kadar sevdiği kız hakkında ağza alınmayacak laflar duyar arkadaşlarından ama onlarla birlikte benzer ifadeleri kullanır, gülüp-geçer, belki birşeyler içer ! Bu süreçte cinsel ihtiyaç ve yoksunluk hissi doğduğunda gayet doğal olarak ücretini ödediği sevgisiz, iğrenç ve sapıkça bir yolu kullanır. Bunu yapmak için çevresinden yardım ve bilgi alabilir, alır ! Yaptıında yine çevresinden takdir görür !.. Olgunlaştığında bu suçlarına inanç, felsefi, ahlaki kılıflar da bulabilir. Mesela zamanı geldiğinde günahlarını affettirmek için inandığı dininin bazı ibadetlerini yerine getirir. Bu yaptığına "özgürlük" diyebilir.

Para ödeyerek değil de kandırarak cinsel amaçla kullanıp-bırakma yolunu da kullanabilir tabi sevgi eşitliğini öğrenememiş kişi. İmkanları dahilinde ekonomik, sosyal, sınıfsal, kişisel imkanlarını kullanarak da ona göre "karşı cinsi" ama aslında bir "insanı" aldatarak cinsel açlığını sapıkça giderebilir. Bu durumlarda da çoğunlukla ya anne-babanın hiç haberi yoktur yada haberi olsa da anne-baba erkek çocuğunun hatalarını görmez, Ona kusurlarını gösterip tekrar yapmaması yönünde öneriler sunmazlar ! Bir nevi sapığı besleyip-büyütmeye devam ederler. Tıpkı toplumsal olarak barındıkları o bataklıktakiler gibi. Hali ile bu kişilerin oluşturduğu toplumda inançlar da, ahlak da, sosyal yapı da sapmıştır. Hepsi uygun açıklamalar cımbız ile alınarak gerek kişisel ve gerekse toplum(çevre) nazarında haklı ve masuma çıkmak için kullanılır. Elbette ki çevre de bunu evvelce yaptığı için uygun görülür ve kabul görür.


Sebep ve kaynak :
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ayse-arman_12/emzirmeyi-erotiklestirmek-bir-erkek-salakligi_29729215

29 Haziran 2015 Pazartesi

Irkçılık üzerine... Balıkçılık falan gibi bir şey değil ki bu !

Bu ırkçılık da harbi neden böyle kolayca sevilir aslında !!! Bence kişisel eziklik duygusu temeline dayanır !.. Dikkat edin bunun en basit düzeyde ve de en çok görüldüğü alan "Futbol takımı fanatikliği" alanındadır. Bireysel ezik, bir gruba insanlık adına hiçbir pozitif katkı sağlama gereği olmadan katılır. Ezik sırf karşı takımlar hakkında ne kadar ateşli ve aşağılık olabilir ise dahil olduğu grup üyelerinin çoğunluğu tarafından takdir görür !..

Bana göre tüm izole türleri zaman içinde sapkınlığa yönelir. İzole olması sebebi ile kendisinin saptığı yeri de göremez, idrak edemez. Önceki yüzyıla ve hatta bu yüzyıla da ulaşan ırkçılık akımlarında da bu hep böyle olmuştur. İnsan günümüzde de olduğu gibi geçmişte bu ırkçılık sebebi ile bir çok yetişkin beyini-düşünceyi katletmiştir. Bir yönden ırkçılık hayvanlarda görüp taklit ettiğimiz bir hareket tarzı da diyebiliriz. Öyle ya, bir çok hayvan türü büyük-küçük gruplar oluşturarak kendi yaşamının daha uzun sürmesini amaçlar. Binlerce balığı bir başka grup 5-10 bireyden oluşan balina ekibi çevirip topluca katleder. Gruba katılanlardan çoğu gider-azı kalır ama kalan azlar için grup onlara beklentilerini vermiştir ! Ölenler ise bir eleştiri yapabilecek durumda değillerdir artık. Ölenler adına da hayatta kalanlar konuşur ve ölenleri "Kahraman" ilan ederler :) Hatta öyledir ki ölen anası-babasıdır ve onu kahraman ilan eder çocuk(ları) !.. (Biz hayvan olmadığımızı, onlardan çok daha iyi-önde-ileri olduğumuzu iddia ettiğimiz için onların yaptıklarını yapmamamız gerekir. Değil mi ? Gerçi hiçbir hayvan israf etmez herhalde ! :) Yani aslında onların yaptığını yapmıyoruz. Biz onlardan çok daha beterini yapıyoruz, bizzat kendi türümüzü bile israf ediyoruz amma o bile yetmiyor)

O ise ırkçılık yapmasalar. Olmayan bir ırkın çoğu zaman sözde yaşam koşullarını daha iyileştirmek için öteki ırkları(grupları) yaşadıkları yerinden etmek, soyunu tüketmek vs. gibi bir durum da olmayabilir(Bu bilinç olsa öteki gruplar diye bir şey de olmayacağından). Zaten bilim bugün gen haritamızdan soyumuzun Afrika'dan geldiğini ve aslında kökümüzün aynı olduğunu söylüyor ! Fakat nedense bu gerçeğe inanmak yer yüzünde yaşayan milyar insanın işine hiç gelmiyor. Bu milyar koyun ! Bazı kurt yöneticiler tarafından birkaç ana gruba bölünmüş. Mesela birkaç din olarak. Mesela birkaç millet olarak ! Mesela birkaç da coğrafi sınırlar içinde ülke olarak !.. İşte bu tıpkı bir çiftçinin sürüsünü kontrol etmek için inşaa ettiği tarlanın çitlerine benziyor !.. Koyun sürüsü öyle güzel idare ediliyor ki bu çitler içinde beni sömüren çiftçi patronumdan başkası beni sömürmesin diye beni öteki çitlere düşman etmesini heves ve coşku ile bekliyorum ! Hatta çocuklarım katiyetle ve özellikle bu düşmanlık ile büyüsün diye o yönde eğitilmesini de istiyorum !!! Eğer ben ölmez de kahraman olmaz isem, çocuklarımdan birisi ölüp kahraman olabilsin diye ;) ! Bu şekilde ezik ve sürüye ait olmak zorunda eğitilmese idik belki ölmüşlerin tümü veya öleceklerin tümü bir Einstein olmayacaktı fakat öldürüp-ölürken olduğundan çok ama çok daha yararlı bir yaşamları olacaktı bugünün ve yarının insanları için.
 
Velhasıl sürünün bildiği güç olan maddi güç, para bu yönetenlerin elinde olduğu sürece onlar bu keyiften vazgeçmez. Gözleri doymaz. Dolayısı ile de sadece kasapta insan eti satılmıyor diye kendisini masum etçil sanan bugünün insanları aslında düpedüz birbirlerinin eti ve kanı ile yaşayan aptal sürüsüdür !..

Bir de bir çokları sanıyor ki "Bilim" insanlığı kurtaracak :) O bilime sen oturduğun yerden bir dirhem katkı-etki yapıyor musun ? Yapan birkaç koyun dahi ulaşılan bilimsel gelişimleri kendileri kullanamıyor. Sen sadece bilimin buluşlarından yönetenlerin sana rahat uyuman için verdiği oyuncaklar ile kandırılıyorsun. Esas bilimin ulaştığı son noktalar da her zaman onların hizmetindedir.

Basit ırkçılık konusunda hemen her yerde duyabileceğiniz bir söylem şöyledir, "Bilmem nereliler çok kötü, oranın insanı hiç yaramaz" vb. gibi. Zerre beyni olan birisi bunu diyene şunu soramaz mı ? Bu sapkın düşünceleri kabul etmeden önce kendisine de soramaz mı ? "E peki madem oranın insanları çok kötü, yaramaz vs. peki neden onlar birbirini bu kötülükleri içinde mahvedip yok olup yitip gitmiyorlar da bizden iyi durumdalar ve buna karşın üstün olduğunu söylediğin bizlerin bu hali nedir" !!!

Tarihe baktığımızda nice kanlı savaşlar görürüz. Savaşlar sürecinde ölen binlerden sonra kazanan tarafın kaybeden taraftan öldürdüğü başka binler gelmiştir. Fakat bunca katliama rağmen insan nüfusu arttıkça artmıştır. Bunu yapan kim ? Sen-ben(Sen derken hani illa ki karşı cins olarak ;) ) !.. Yani apaçık görülüyor ki ölüp-öldürmen için senden üremeni isteyen bir sistem var. Tavuk çiftliğindeki tavuklardan ne farkın var ? Her gün yumurtla ve evlatlarını birileri yesin. Sen önüne konan yemin keyfini sürüyorsun ya, gerisini boşver !!!

Bir de şöyle düşünelim... Bugün insanlığın elinden bütün silahları alınsa. Bir güç olsa bizi öldürecek iğne bile bulunmaz konuma soksa. Sizce insan türü için Dünya'da tehlike olabilecek bir canlı türü var mıdır ?! Acaba böyle bir durumda herhangi bir başka canlı türü bir günde trafik kazası, iş kazası, savaş, ürettiğimiz çevresel zehir ile birbirimizi öldürmemiz vb. gibi sebeplerden daha çok fazla ve hızlı yok edebilir mi ?! Silahları kimin için üretiyoruz yani ? Birbirimizi katletmek için. Ne büyük salaklıktır ki nice insan var ülkesinin sahip olduğu askeri güç ile övünür-gurur duyar. Zannetmektedir ki salak bu silahlar ile kendinden birileri kendi ırkının mevcut ve gelecek nesillerinin yaşamını koruyacak ve sürdürecektir. O ise sistemin uydurduğu ve onu inandırdığı öyle bir ırk yok. Alenen insan-insana öldürme için üretilir bu teknoloji oyuncakları da. Ha kimisi bazen doyamaz, gider ne biliyim göle konan ördeği 30-50 metreden saniyede 500km/h ile giden bir silahın kurşunu ile katleder, buna da spor falan der !
-
http://t2174a.blogcu.com/turk-irkinin-fiziksel-ozellikleri/13287301

19 Haziran 2015 Cuma

Bu adam ne diyor ? Emin Çapa

"Bu adam ne diyor?" diyebilirsiniz. Bizim millet zaten çokca der. Benim annem-babam bile diyor. "Amaaan oğlum benim ömrüm bitmiş, şurada 10 yıl daha yaşar mıyım bilmem" deyip geçiyor mesela :) Bir tek bu konuda da değil. Fakat öte yandan da sana sigortalı işe gir vs. diye akıl veriyor !.. E işte ben de "Sigorta migorta hak getire, şunun şurasında 15-20 yıl sonra zaten devlet emekli maaşını ödeyemez hale gelecek. Bilimsel olarak bu gerçek görünüyor" diyorum ! Evet, bu hep övünülen Türk nüfusunün çoğu genç, bu bizi çok güçlü yapıyor falan lafları vardı ya yıllardır yedirilen bize. Hah işte, o genç nüfus büyüdü ve orta yaşlara geldi. 15-20 yıl içinde de o genç nüfus yaşlı nüfus konumuna gelecek. Ne olacak ? Bu sefer denecek olan da "Türkiye'nin nüfusu çoğunlukla yaşlılardan oluşuyor" ! Bunun getirileri neler olacal ? Daha az genç ve çalışan nüfus yaşlı nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayacak. Ne bu ihtiyaçlar ? E çalışıp vergi ödüyecekler, o vergiler ile yaşlılara emekli maaşı ödeyecek devlet, yaşlıların sağlık giderlerini karşılayacak devlet !!! Gördün mü genç sen şimdi geleceğini az-biraz ?! Haa bu dediğim de sadece bir minik sonuç. Lütfen aşağıdaki videoyu izleyin. Zaten o gelecek olan gençlerin performansı dahi ihtimaller içindeki en ama en pozitif olabileceklerin bile imkansız olduğunu göreceksiniz. Bunu yapan da tam da bugünlerde 15-30 yaş arası çocuk sahibi olan ailelerin günlük ihtiyaçları için kendilerinin ve evlatlarının hayatlarını satmış olmalarıdır ! Nasıl satmak ? Hurafelere, ona buna inanıp kendini zerre geliştirmeyerek. Siyasilerin din sömürülerine alet olarak sattılar evlatlarının hayatlarını dahi. Söze gelince de "Oh evladım canım feda sana" !!!

İşte buyrun , izleyin...

9 Haziran 2015 Salı

Benim zamanımda...(Bir İstanbul hatırasıdır bu)


Benim zamanımda...
Otobüslerde tıka basa okula, işe gidip-gelir iken sadece kapının tepesinde bulunan "inecek var" düğmesine uzak düşenlerin inecekleri durağa yaklaşıldıkça yaşadıkları strese ortak olmuş bir vatandaşım. Bazen birisinin ricası üzerine o düğmeye basmak insana önemli bir iyilik yapmış hissi de verirdi !.. Bazen henüz duraktan kalkmış iken düğmeye basarak bütün inecekleri stresten kurtaranlardan olurdum. Bizim zamanımızda otobüs ile okula veya işe gitmek de apayrı bir işti. Körüklü otobüsleri ilk gördüğümüzde amma beğenmiştik. Ikarus marka hem de Made in Hungary !.. Türk malı değil ya, yeterliydi ortaokul çağımızda bizim için önemli derecede iyi bir şey olması için !.. Körüğün gerisinde birkaç sefer virajlarda savrulup da tutunacak bir dal aradığımızda anladık ki bu Hungary'de insanlar ya ahtapot gibi çok kollu yada çok güçlü tutuşa sahiplerdi. Belki de yeni otobüslerin kaptan pilot bölümüne oturan bizim ralli pilotu olamamış insanımızın sürüş kabiliyeti sebebi ile oluyordu bu ! Çok geçmeden körüklerin yırtılması sebebi ile körük altında kalmak zorunda olduğunuz durumlarda yağmurlu bir gün ise sabah duş almadan evden çıkmış olmanızı sorun etmenize gerek de kalmadığını öğretmişti bize bu otobüsler.

Bir İstanbul hatırasıdır...

___________ 30 Kasım 2013 - Şimdi, Naklen ________

19 Mayıs 2015 Salı

Yapay şeyleri sevmiyormuş !..

Dedi ki,

Zevkliymiş bu photoshop. Yetenek olmasa da öğrenmeye devam.

Dedim ki,

Sonra da birileri çıkar der ki "Fotoğrafı makina çekmez, kullanan çeker" :) Bakarsın d-slr almış ama, lensi de almış bir de falan ! Hem böyle diyorsun hem de aldığın makinayı göklere çıkartıyorsun. Ne iş ? Dediğin mi yalan yaptığın mı ? Sonra bakıyorsun Photoshop'suz foto eksik gibi. E çünki dijital foto makinalarının sensörleri insan gözünün algıladığı kadar kontrast ve renk derinliğini algılayamıyorlar. En yakını -, 0 ve + pozlama telafileri ile bir sahneyi 3 kez fotolayıp Photoshop'ta HDR etmeden birleştirmek ile olabiliyor mesela gözümüzün gördüğüne... Ne oldu ? Makina çekmedi, sen de çekmedin, Photoshop yazılımı ile yapabildin !

Dedi ki,

" Photoshop fotoğrafçılık konusunda baya önemli. Fakat işlenecek fotoğrafın kalitesi de çok önemli. Ne kadar iyi çekersen fotoğrafı düzeltmek için o kadar az zaman harcıyorsun. En basitinden kadraja giren elektrik direği vs. silinmesi.

Ben en çok bu tür şeyler için istiyordum photoshop öğrenmeyi. Ve bir kaç basit manipülasyon. Daha ilerisi için yetenek ve yaratıcılık gerekiyor ki hem ben de o konuda pek yetenek yok, hem de sevmiyorum yapay şeyler."


Dedim ki,

" Fotoğraf makinası yapay, kullandığın araba yapay ve onu kullanacağın yollar yapay, evin yapay :) Şehir yapay, yiyecekler bile oldu yapay. Doğal ne kaldı ? Çevremizdeki ağaçları bile yapay yollar ile nakledip şehir düzenlemesi vb. yapıyoruz artık. Bugün "İstanbul'u seviyorum" diye söyleyenlerden kaçı acaba doğallığını, doğasını falan seviyor olabilir ? Kaldı mı ? Yapay olanı sevmemek bence bizi %99 çepeçevre sarmış bu yapay Dünya içerisinde %1'lik kalan doğallığı sevmek demek gibi bir şey. Bir gün bilimkurgu filmlerindeki gibi doğayı iyice tükettiğimizde mesela nelerin fotoğrafını çekebileceğiz ? Belki o zaman öyle yapay ortamlarda yaşayacağız ki, fotoğraf makinası denen şey çok değişik bir şey olacak. Mesela insanların, yaşlıların, görmüş olanların anılarındaki gördükleri o doğa, hayvan vb. görüntülerini anılarından fotoğrafa aktaran bir sistem olacak ! Belki de bir alet ile biz tümüyle bir fotoğrafı doğal olana birebir benzer şekilde hayal edip çıktısını alabileceğiz !.. Bugünün 3 boyutlu yazıcılarının çok çok daha gelişmiş halini düşün, çıktı der iken sadece karta basılmış bir şeyi de hayal etmeyelim hani. Dur daha da öteliyim, belki şu an bütün olup biten bir düşüncenin çıktısı !!! Ne bu böyle, amma çıkartırmış beee ;) "

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Köyden indim şehre ! Evet, ben de !..

Ben de biraz olsun çocukken köy ortamını şehirde yaşayabilmiştim. İstanbul'a 45-50 yıl göçenlerin çoğu köyüne benzer bir ortam kurmaya çalışmıştılar sanırım. Belki bu akım 25-30 yıl öncesine kadar da devam etti. Sadece bizim sokak değil çevre 5-6 mahalle böyle idi. Herkesin sebze ekili bahçesi, meyva ağaçları, kimilerinin bahçesinde tulumba, tavuklar... yapabilenlerin inekleri falan da vardı.

Şu anda çok az da olsa yeşil alan kalan mahallemiz o zamanlar bomboş kır idi. Buralara arkamahalledeki Emine teyzemizin inekleri gelir idi, günlük yaşam alanları idi. Babam da ağabeyim ile bana günlük standart görevler vermişti. Birisi tulumbadan su çekip sebzeleri ve ağaçları sulamak ve bir diğeri de bu akşam üzeri bu ineklerin gübrelerini toplamak !!! Bizim için birer teneke kova ve ufak kürek de ayarlamıştı. Ne ise ki gübre bulmak sıkıntı olmadığından 3'er sefer yaptık mı ağabeyimle tamamdı. Sulama işi biraz vakit alıyordu, çünki tulumbadan el ile emmeli-basmalı çeker, elle taşır ve sulardık. O zamanlar arsa sınırları da pek önemsenmediğinden boş bölgeleri de sebze ektiğimiz bir dönem oldu. Kıvırcık salata, fasulye, hıyar ve domates ekimini bu sayede arttırıp yakınlarda kurulan 3 semt pazarında kiraladığımız tegahımızda bunları satmıştık ! Tabi çok kısa bir dönemdi. Hatırladığım kadarı ile 3 yıl yapmıştık. O zamanlar 9-12 yaşlarında falandım.

Tabi bu süreçte çocuk çocukluğunu yapmadan durur mu ? Kaytarmalar, kontrollerde işini yapmadığın görülünce babadan fırçayı yemeler... Bütün bunlar içinde hatırladığım en güzel anlardan birisi de evden görülen boş tarlada maç yaparken yorulduk mu veya devre arasında falan herkes bahçesine dalardı. Dalından organik domates, hıyarı yerdik ve de HIYAR derdik ! Sonraları kibarlaşıldı ve bu sebzenin adı oldu "salatalık" e nice sebze var salatalık, o bir genel addır, bir sebzenin adı değildir ki !.. Olmuş ise eriğimizi ceplerimize doldurur maça devam ederdik, kirazımızı avuçlar döke-saça yerdik... Bazen evden gelen yemek kokusunu takip edip acil annemizden ekmek arasına hazırlamakta olduğu etli yada kıymalı yemeğin harcından dolurmasını isterdik. Evde hiç durmazdık , biz sokakta büyüdük. Evde ancak hastalandık mı dururduk ki o bile zor tutardı bizi evde.

Uçurtma yapardık, çıtalı uçurtma !.. Misina alırdık, şansımıza boğazda yaşadığımızdan misinacılar bulunurdu hep. Saatlerce bir uçurtmanın altında onu izlediğimiz günleri anımsıyorum da ne acayip bir zevkmiş diyorum şimdi  En son bir uçurtmam vardı, misinası kısa geliyordu. Daha yükseklere sal beni diye çırpınıyordu. Ben de gittim eklemek için yine misina aldım... 200 metrelik aldığım misina meğer bir yerinde kesikmiş. Uçurtma yükseldikçe ben ipi salıyorum. Öyle yükselmiş ki... mest olmuşum, sal babam sal göklere... Nasıl mutluyum !.. Derken bir an misina elimden yok oldu. Şokun böylesi... Uçurtma rüzgar ile gittiii gittiii gitti ve gözden kayboldu. Özgürlüğe uçuşunu seyretmek hiç de bir kuşunkini izlemek kadar keyifli olmamıştı tabi.

Şimdi zamanın köyden şehre inmişleri olsun, onların çocukları olan bizler olsun artık yüreklerimiz taşlaştı ! Yoksa bu şehir niye böyle betonlaştı !? Yüksek yüksek apartmanlardan bahçeye inip de bakım isteyen sebzeler ile kim uğraşacaktı artık ? Hem bizi evlerimize hapseden TV kanalları, internetli bilgisayar,tablet,cep telefonlarımız var artık !..

______ 16 Mayıs 2015 - by CiddiBiri _______

12 Mart 2015 Perşembe

Kök hücre ile Serebral korteks hasarı tedavi edilmiş !..

Serebral korteks hasarı kök hücre ile tedavi edildi

Fransız ve Belçikalı bilim insanları, ilk kez kez kök hücre tedavisi ile serebral korteksteki sinir hasarını onarmayı başardı.

Bilim insanları embriyonik kök hücrelerden elde edilen sinir hücrelerini yetişkin bir fareye naklederek hayvanın zedelenmiş, beyin kabuğu olarak da adlandırılan serebral korteksini tedavi etti.

Farenin zarar gören sinir hücrelerinin işlevini tekrar yerine getirmesi için ilk kez kök hücrelerin kullanıldığına dikkati çeken bilim adamları, sonuçların hücre tedavisi alanında atılmış dev bir adım olduğunu vurguladı.
-
Beyin ilginç bir organ. Fiziksel işlevini düzgün çalıştırması bir mesele iken daha önemli sorun ise içine konulan veriyi işleme ve sonuç verme şeklidir. Bilebildiğim kadarı ile insanın yaptığı hiçbir makina benzer bir şekilde çalışmaz. Şöyle, teknolojik veya mekanik bir araç ürettiğimizde o araç bozulmadığı sürece yapması beklenen işi yapar, görevini yapar. Bozulduğunda ise ya işlemez yada işleyişi bizi memnun etmemektedir artık, tamiri gerekir. Fakat beyin fiziksel olarak işleyişinde kusur olmamasına rağmen ortaya koyduğu sonuçların farklılığı kimi zaman bireysel olarak bizi, kimi zaman bir grubu, kitleleri, toplumları karşı karşıya getirir !.. Yani tıbben, fiziken işleyişi normal bir beyin insanı ve insanları son derece kötü felaketlere sürükleyebilir. Günümüz bilgisayarları ile kıyaslanamaz tamamıyla ama kısmen kıyaslar isek farklı yazılımlar ile ufak farklar yaratılarak insanların detayda ufacık tercih farklılıkları sebebi ile tercih ettiği teknoloji ürünlerini düşünür isek benzeşiyor gibi !.. Fakat insanın teknik ve teknolojik olarak ürettiği hiçbir şey insana zararlı değildir ! Ne zamana kadar ? Taa ki bu üretilen araçların arkasına kullanacak bir insanı koyana kadar. İşte o an tarihi yazıp bizi aydınlatan bir küçük kalem dahi silah olup bir diğer insanı öldürebilir !

"Beyin" nedir ? Bir görüşe dayandırır isek, evrimin ilk zamanlarında yer küreye ulaşmış olan asalak bir yaşam biriminin ele geçirdiği "insan" bedenini hakimiyeti altına alan parazit bir yaşam birimi midir ! ? Aslında insan yalnızlığna mı oynuyordur !.. Yani tek olmaya ? Niye böyle bir soru geliyor ? Çünki bu organizma "beyin" kendi türüne de yaşama hakkı vermiyor. Ancak çıkarları doğrultusunda, yerleşkesinin ihtiyaçlarını sağlayacak türdeşlerine süresini kendi belirlediği zaman dilimi içinde yaşam hakkı veriyor !.. Bilim diyor ki "Neandertal" (Ne an, dert al ! Yani adını bile hiç anma ne de dert al başına, işin mi yok arkadaş) insan türünü belki biz tarihin bir yerlerinde yok etmişiz ! Belki de o türe özel bir salgın bunu yapmış. Fakat günümüzde kendimizden bildiğimiz bir gerçek var ki işimize gelmeyen bir çok canlı türünü yeryüzünden sildik. E günümüzde, belki bugün yüzlerce insanı öldürdük ! Çok yakın tarih milyonlarcasına bunu yaptığımızı kanıtlayan filmler, dökümanlar, fotoğraflar ve canlı şahitleri ile dolu. Öbür yandan da işin içine uzay ve uzaylı vakasını katıverelim ve ortalık iyice karışsın !!! Dünyalı olarak Dünyalı olduğunu bildiğin halde başka türleri yok edebilen, soykırım yapabilen bir türüz. Farz edelim ki bu uzaylı tür filmlerdeki gibi gelmedi de barışçıl olarak temaslarda bulunmaya başladı. "Ey insan yatacak yerimiz yok Dünyanızda konaklamak istiyoruz" dedi ! Yaradılmışı Yaratan'dan ötürü seven insanlık ne iş ise "Hop arkadaş biz Dünya'yı kendimize yeterince dar ediyoruz zaten, sen de nereden çıktın şimdi?" der mi ? Düne kadar seni öldüren karşıt düşünce üreten beyin bu uzaylıyı,
İnsan - "Kanka yaa, bak gel sana ne diycem. Sen boşver sana öyle diyenleri. Gel, bizim ülkede epey boş yer var. Kaç kişiydiniz bakayım siz ?"
Uzaylı - "3 ana gemi, 8 kruvazör, 20 kaşif mmm hepsi hepsi nüfusumuz 230 milyon ve sabitledik" !!!
İnsan - "Gulp" yutkunur, yemedi, sayı çok ve der ki "Dur ben bi diğer kankaları arıyayım" :)
Yandaş ülkeler ile görüşür falan...
 Görüşmeler esnasında uzaylı der ki "Siz neden kontrolsüz üreyip, kontrolsüz olarak da ürettiğiniz nesilleri katlediyorsunuz ? Biz kainatın sınırlarını çoktan gördük. 100 yıllık yaşam döngüsünün zaten yetersiz olduğu bir tür olarak kendimizi öldürmenin hiçbir faydası olmadığını siz Dünya'lıların yılı ile 30.000 yıl önce gördük. Öldürmek yerine kontrollü üremeyi bulduk ! Hem böylece sık ve toplu ölümler ile yaşanan duygusal-ruhsal acıları da minimuma indirmiş olduk. Irkımızın her bireyi varlığını kainatla uyumlu kılabilme aşamasını yaşamaktadır aslında bu hayat dediğiniz süreçte. Bizde böyle" dedi mi !..
Haydi ver cevabı !!!
İnsan - "Kanka sanki bize hakaret ettin gibi sezdim ben ama daha yeni geldin, bizi tanımıyorsun, şimdilik hoşgörümüzün ne denli geniş olduğunu göstereceğim. Haa ! Hem baksana bana bir sen, bizde Tanrı diye bir yaratıcıya inanış vardır. Dünya'nın neresine gidersen git insan ırkının büyük çoğunluğu bu inanca sahiptir. Al bak sana 3 kitap vereyim bir göz gezdir."
Uzaylı - "Peki öyle ise siz neye dayanarak bu Dünya'nın size ait olduğunu iddia ediyorsunuz ? Nasıl bir gerekçe ile bizi misafir, kendinizi mekan sahibi görüp inandığınızı iddia ettiğiniz Tanrı'nın yarattığı bizlerin Dünya'nız üzerinde hakkı olmadığını söyleyebiliyorsunuz ? "
İnsan - İnsana : "Ulan bunlar çok cin çıktılar arkadaş. 3-5 teknolojisini alır, Dünya'daki istemediğimiz tüm kıl insanları kolayca yok ederiz der iken bak sen görüyor musun elin Marsık uzayılsındaki lafları. Dilleri pabuç kadar"
-
Şimdi aklınızda birçok soru işareti belirdi mi acaba ? Şöyle birkaç örnekleme yapayım... "Neden karşıt düşüncedekilerin yok olmasını veya hiç olmamasını istiyorum?" , "Hiç şüphe etmediğim inancımın sadece insan ırkı ve Dünya gezegenini kapsadığını mı düşünüyorum?" , "Bilgi, bilim alanında çok daha ileri gittiğimizde ille de varlığımın çarelerini bulmuş olmama rağmen bu sebepler ile nihayetlenmesini kabul etmek ve bu süreç içerisinde türümün devamı için üremek aslı görevlerimden birisi midir?" , "Hatta kılıfına uydurulan gerekçeler ile kutsal ölümler ve öldürmeler ne denli inancımla örtüşüyor!" . Bak görüyor musun, taa yukarıda "Ne an dert al" demedim mi ben sana ? Andın ve aldın başına bir sürü dert işte.

________ 12 Mart 2015 - Her hakkım saklıdır ! _______

20 Şubat 2015 Cuma

Canlılar için doğada renklerin kodları vardır...

Canlılar için renklerin doğada anlamları vardır. Bu renk kodları evrim süreci boyunca bilincimize kodlanmıştır. Geçenlerde fotoğraflarımı beğenip arkadaş olarak beni ekleyen bir yabancının fotoğraflarında "Siyah bayrak üzerine ortadoğu dillerinden biri ile yazılmış birşeyler, fotoğraflarında simsiyahlar içinde insanlar görünce belki bu içgüdüsel tepki ile içimden "Ne oluyor" dediğimi inkar edemem !.. Bunun üzerine "Tırstım Şimdi Yaa !.. Takip Ediliyorum !.." diye yazdım :) Birisi de şöyle yazdı "Ne üzücü batının algı politikasının bizimde içimize işlemesi" ! Bu kadar basit ve sığ mı idi o bir anlık tepkim, sormak lazım insanın kendisine. Sordum ve bunları dedi bana içimdeki çocuk...

"Siyasi olsun diye şey etmemiştim ama siyahi olduğu için siyasi de oluyor galiba mecburen.
Belki bazılarının istediği şekilde bilmediğimden o kültürü ve bildirildiği yönünden ve bir de son yıllarda sınırdan göçenler-geçenler hakkında hikayeleri ve refleks bir tepki olarak tırstım, o kadar. Fakat bunu çok derin şeylere bağlamadan dahi, birden yanınızda beliriveren ve epey farklı görünen biri olsa siz de benzer tepki verirsiniz sanırım.
Özgür kimdir, esir kimdir harbiden o da dipsiz kuyu belki ama esaretimizin dereceleri var tabi. Özgür de arkadaşlarımdan birisi ayrıca.

Bir de canlı doğasının içgüdüsel korunma yollarından birisini "Batı algısı" diye görmek de doğru gelmiyor bana. Kapalı şey bir diğer manada gizli şey, saklı şey... Siyah, karanlık, soğuk, tehlikeli, kötülüğü örterek görmemizi engelleyerek kötülüğe avantaj sağlayan (Misal gece gören avcılar gece göremeyenleri pek de güzel avlarlar doğada) ve içgüdüsel olarak gece göremeyen canlılarda geceye, siyaha, karanlığa dair canını koruma adına refleks tepki vardır, savaş sanatlarında Ay'sız gecelerin özel önemi vardır vb. Dahası da var ! Karadır bizi üzüntülere boğan trenin rengi türküde mesela, acılılarımızı ifade eder iken "karalar bağlarız" mesela !.. "Karadır Bu Bahtım Kara, Sözüm Kâr Etmiyor Yara Sen Düşürdün Beni Dara. Eyvah Eyvah Eyvah Ey" (Neşet Ertaş)...

Batı bunun neresinde ?
...ve hatta
Şeytan Bunun Neresinde?

Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler, ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde?

Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde?

Venedik'ten gelir teli
Ardıç ağacından kolu
Be Allahın şaşkın kulu
Şeytan bunun neresinde?

İçinde mi, dışında mı
Burgusunun başında mı
Göğsünün nakışında mı
Şeytan bunun neresinde?

Dut ağacından teknesi
Girişten bağlı perdesi
Behey insanın teres'i
Şeytan bunun neresinde?

Dertli gibi sarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok, kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde?

Aşık Dertli

Beyaz, ışık, aydınlık, görülen ise tam tersi anlamlar taşır doğada. Güneş ! Bahar, Yaz, zenginlik, sıcaklık, görüş imkanı ve daha kolay canını koruyabilme imkanı, renk olarak da kiri çabuk göstererek temizlenme gereğini ve böylece pislikten uzak durarak hastalıklardan korunmayı kolaylaştırması, enerji ve yaşamın varlığının kainattaki en bilindik dildeki söylemidir ayrıca. Bir anda aklıma gelenler... Hangi batı ? Vahşi batı filmlerini ben de severek izlerdim bir ara, en çok da Red Kit çizgifilmini severdim, Daltonlardan Avarell'e benzediğim söylenirdi ! bir dönem sınıfta öyle uzun da değildim, 4'üz-3'üz-2'izlerden biri bile değildim hem, neden benzetirlerdi acaba !

Basit bir şekilde çok sık şunu da görebiliriz. Küçücük çocuk da kar kaplı bir manzarayı sevinçle izler. Soğuktur o ise ! Fakat karanlık bir gecede o küçücük çocuk yalnız kalmaktan korkar. Bunu da batı mı empoze eder daha doğru dürüst konuşamayan çocuğa?"

___________ 20.02.2015 - by Ciddi Biri _______

29 Ocak 2015 Perşembe

Organ nakli, organ nakti. De get len ordan haydi !..

Kimisi "organ" ile ilişkiye girer !..

Kimisi "insan" ile !..

Organ ile ilişkiye giren bütün bir tatmine varamayacaktır. Bu sebeple bu tipler organ mafyası gibi organ-organ, oragan-buraya atlama peşindedirler. Asla tam anlamazlar, asla tamamlanamazlar. Aksine sürekli artan bir kirlenme ve suçluluk hissi içlerini kemirir. Günü geldiğinde sosyal çevreye uyum aldatmacası altında çoğunun yaptığı gibi bir "organ" ı göstermelik durak olarak hedefler. En nihayetinde bir dönem daha geldiğinde bu organ avcısı bazen ibadet kapılarını aşındırır ;)

Makul şüpheli sapık !..

"Makul şüphe" tanımı da son aylarda öğrendiğim bir tanımlama. Ben bu tanımı başka bir konuda kullanacağım.

Makul şüphe ile bana kendimi "cinsel sapık" olarak kabul ettirip bu sapıklığımın da suçunu kadında bulup cezasını kadına ödetmeyi haklı gören(ler)in düşünce şekli size normal geliyor mu ? Bu tarz düşüncenin diğer yandan mesela homoseksüelliğe dair benzer bir önlem almamasını nasıl açıklıyorlar acaba ? Mesela kadını kapattık bir güzel, oh kurtulduk, görünce oramız-buramız şekil değiştirmiyor ! Hatta göremiyoruz, çalışmasın, hele kapalı kapılar ardına ise eyvah eyvah !!! Hamile ise sokağa çıkmasın (Bu da nasıl bir sapıklık ise) , keyif ile kahkaha atarak gülmesin... (Nerede ise "Yahu şu kadın doğursa da sonra geberip gitse başımıza bela olmasa" istiyoruz gibi) ! E bu erkekler ? Plajlarda, haydi abartmayalım, günlük yaşamda giyimlerine falan hiç bir tahrik olmayı önleyici giyim şekli düşünülmüyor mu ? Ne yani kadın olmasın da erkek erkeğe sapıklıkları "makul şüpheli sapkınlık" kapsamına almıyorlar mı ? E peki kim bu pek ünlü homolar ? Modacısı, şarkıcısı vs. !.. Haa bunlar da görünebilen köy. Daha bunun son aylarda birkaç haberde rastladığım sokak köpeklerine tecavüz edenleri de var !!! Bu sapıklar var diye aynada kendini gördüğünde "Vay sapık vaaaay" ! demeni isteyen bir zihniyet...

16 Ocak 2015 Cuma

Popüler... Yani çoğunluğun beğendiği, kabullendiği, istediği !..

"Popülerlik" sebebi ile önümüze çıkan birçok şey için sanırım artık çok biliyoruz ki çoğunluğun "iyi" dediği yada "doğrusu bu" dediği şey her zaman doğru olanı göstermiyor. Bu sadece cahil toplumlarda kişinin düşünmeden, birey olmak gibi bir gelişime ihtiyacı olmadan, öğrenmeden, kendisini geliştirmeden en kısa yoldan kendisine toplum içinde makul bir yer edinme çabasının sonucudur. Çoğunluğun yaptığını yaparak yabancılaşmazsınız ve çoğunluk sizi otomatik kabul eder. Bu çoğunluk sizi kabul ettikten sonra onlar sizin-siz onların yanlışlarını "doğru" diye desteklersiniz. Bunun neticesinde bunu yapmayan(yoktur ya hoş) veya çok daha az yapan toplumlar ilerler iken yapan toplum geriler. İlerleyen süreçte gelinen yer toplumsal çöküş olur. Konu dışı gibi görünebilir ama değil bence şimdi birkaç örnek vereyim. Son 5-6 günde okuduklarımdan birkaçı...
-
* Bomba ihbarından valizde kadın cesedi çıktı. (Anne, eş, eski eş, eş ve çocukları, sevgili katliamı haberleri haftada 2-3 kez gördüğümüz bir şey)
* TFF eski başkanı Bıçakcı: 40’a yakın şehirde yasa dışı bahis oynatılıyor ! Kumar yani... ve diyor ki haberde lise öğrencisi çocuklar da oynuyor.
* Sevgilisiyle yaşayan polis olamaz! 2015 POMEM sonuçları bugün açıklanıyor. Üniversite mezunu adayların başvurabildiği POMEM’e girebilmek için karşı cinsle aynı evde yaşamıyor olmak gerekiyor. ( Sevme,sevgisiz polisler yarat, sonra emret ... Öte yandan tecavüz mağduru için dahi, sen doğur devlet bakar denmemiş miydi ! )
* Durun efendim, çaresi var bunun. Bak ne diyor? Git sen 6 yaşında çocukla evlen ! Bunu doğru kabul et ! ( Olay yaratacak fetva: 6 yaşındaki çocuk evlenebilir - Güncel Haberleri - Güncel Haber - Haber - Spor Haberleri- Sıcak haber - Yerel Haber )
* Yine özellikle 2014'te, son yıllarda şu "bonzai" olayını bilmeyen kalmış olamaz herhalde. İlköğretim düzeyine indiği söyleniyor. ( Kışlada bonzai alarmı - Milliyet.com.tr )
* Devlet Denetleme Kurulu raporlarına giren vatandaşın kimlik numaralarının çalınması skandalına bir yenisi daha eklendi. Çeteler, vatandaş adına ilaç yazıp devlete fatura etti. Güvenlik açığı vatandaşa 3 TL reçete, 5 TL muayene, en az 5 TL de ilaç parası olarak döndü. İlaçların terör örgütüne gönderildiği belirlendi.( Piekaka'ya Yazılan İlacın Faturasını Vatandaş Ödemiş )
*

Bunun daha üst seviyedeki hallerini hatırlatmaya hiç gerek yok. Velhasıl nedir görülen ? Sürüye katılıp kendisini güvende sananlar bu yanlışlar hakkında eleştiri de yapamadıklarından bu bir nevi desteklemek manasına da gelir. İşini iyi yapmayanları, iyi şeyler yapmak amacında olmayanları desteklemek bizi "iyi" mi yapar ? Hem de, üstelik "eleştirmek" yermek veya yok olsunlar amacı ile birine-birilerine yapılan bir düşünce hareketi değildir. Eleştiri değer verilen için yapılan bir harekettir. Öyle ki anne-baba da evlatlarını eleştirir iken onların tekrar aynı hatayı yapmaması için bunu yapar. Böylece hem evlat tekrar zarar görmez hem de anne-baba daha huzurlu bir yaşam sürer. Fakat toplum olarak o kadar cahilleşmeye koşarak gidiyoruz ki, eleştiri demek "yok olsun(lar)" demekmiş gibi görülüyor. Tartışma demek "kavga etmek" olarak görülüyor. O ise yaz şu google'a "Tartışma nedir" diye, bak sana ne güzel öğretiyor ne demek olduğunu ve hatta nasıl tartışılacağını. Tepeden tırnağa toplum yanlışa kendince haklı gerekçeler ile destek veriyor ise varılan ve de gidilecek olan noktada iyi birşeyler olması beklenemez herhalde. Değil mi ?

8 Ocak 2015 Perşembe

Ben de geldim, gidene kadar ne bulursam yiyim.

Sen istediğin kadar uzay teknolojisi yap. Bilmem rönesansından tut da taa kuyruklu yıldıza araç indir... kim bunlar ?! Bana ne elin rönesansacam der iken kendini şaşırmışından, kuyruklu yıldıza da Ay'a indirdiği yalan olduğu iddia edildiği gibi araç indirenden !..

E peki bizden pay biçin. Sanatçının bile bizim gibi olanını seviyoruz. Bizi biraz yukarı çekmeye çalışanını, aydınlatıcı olanını değil. Yıllardır İppnahim Cartlıpes diye bir ameleyi büyük kitleler olarak sevmedi mi bu millet. Bir diğeri Firdun Taykor değil mi idi, ötekisi Korhan Kimcebay akil olmadı mı !.. Bunlar ile 2 nesil büyüdü.  Öte yandan Fazıl Say, İdil Biret, Lara Ömeroğlu kimdir ve nedir ki bunlar. Sanatçı mı yani bunlar mesela. İş gösterişe geldi miydi küresel her markayı bil, paranı dök, havanı at amma iş sanata, bilime, felsefeye geldi mi yok "şu müzik türü bizim kültürümüze ait değil", "şu enstrüman bizim kültürümüzde yok", "şu felsefeci bilmem ne", "şu bilim adamı şöyle-böyle" de ! Var mı daha yavşağı "insan"dan ?

Niye ? işte bilimde, sanatta, felsefede, insan olmak adına her alanda istediğin kadar en iyisini yapan ol. Bunu halk içine sindirmiyor ise işte böyle 100'lerce, 1000'lerce yıllık çarpıtılarak ona öğretildiği tarihin intikamını alma hayali ile yanar-tutuşur. Şimdiki zamanın oyunu da "Ülke kurmacılık" ! Yıllarca yaşadıkları ülkeleri bölüp bölüp ülkecikler kuranların en büyük destekçileri oluyor bu intikam dolu azınlıklar. Bir insanı bilgi ile, bilgelik ile, iyi ruh ile donatmak çoook uzun ve zorlu bir iştir. O ise bir insanı bir ölüm canavarına çevirmek hem çok kısa süreli hem de diğerine oranla çok çok daha ucuz bir iştir. İcabında ver 13-15 yaşında çocuğa silahı bak nasıl katliam yapar. Fakat 20 yaşındaki gençleri, öğrencileri falan anne-babaları olarak bile adamdan saymayız pek, değil mi !.. 12-13 yıldır eğitim almaktadır ama nafile. Öte yandan 13 yaşında katliam makinası. Hangisi kolay ve ucuz ? Peki sen ucuz insan mı olmak istiyorsun ? Okuma-okutma, öğrenme-öğretme, dinleme, düşünme-düşünenlere düşman ol ! Örneğin görüyorsunuz meşhur terör grubuna USA'dan Avrupa'dan katılanlar olduğunu. Yıllardan beridir benzeri çok iyi bildiğimiz bir başka terör grubunda yaşanırdı. Şimdi bilim ve teknoloji ilerledi de bize kazandırdığı bir arabayı götürmek için nelerimizi satıyoruz hiç düşünüyor musunuz ? O benzin için ülkeler ne kanlı politikalar izliyor bilmiyor olamazsınız. Hatta USA bir ara bize Irak petrolünü Kürt bölgesinden gayri resmi alıyoruz diye hiç hoşlanmamıştı ! Kimden alıyorduk ? Yıllarca bizi öldürenlerden ! Belki de o benzin ile huzur içinde bir yerlere gidenlerin kimilerinin kardeşini, evladını katletmiş olanlardan ! "Yok ama benim sülalede çok şükür teröre kurban vermedik, o yüzden ben bu petrolü alıp arabam ile sefa sürer iken beni aynı kefeye koymayın" :o Nasıl ? Gördün mü canını, kanını, kardeşini, ileride evladına yada torununa sıkılacak kurşunları alabilsinler diye nasıl da satıyorsun ! Hatta vatanını nasıl da sattırıyorsun ?! İnsanlık ilerliyor mu yani şimdi ?! Bir Amerika'lı paralı askerleri bilmem nerede kendi keyfi-refahı için ölüyor ve insanlar öldürüyor diye gözlerini bile çevirmeyip bilmem instagram'da lüks yaşantı fotoları, selfie vb. fotoları paylaşırken neden o kanı bozuk, katil, vatan haini, insanlık haini kişilerin fotoğraflarını beğenip, izleyip hatta paylaşıyoruz ?! O-hohoho biz çok okuduk ve aydınladık işte böyle. Sistem bize güzel bir kariyer imkanı verdi. Paralandık, elimizi direk kana bulamadan böyle uzaktan uzaktan...

Aynada melek görüyorum diyorum da inanmıyorsunuz bana siz işte !!!