10 Eylül 2017 Pazar

Toplumun temel sorunu AiLE !.. Fukuşima Yayıncılık guburla sunar !..



Bence, bu yavşaklara yaptıklarının cezası bireysel ve toplumsal olarak verilmedikçe her biri dönüşümlü olarak mutluluk arayanları aldatıp mutsuz ediyorlar. İnsanlık bilmeyen, insan(ve hayvan) sevmeyi bilmeyen mutlu yada mutsuz da olamaz benim düşünceme göre. Onlar sadece kullanabildikleri süreç içinde kullanabildiklerinden zevk alırlar. Her ne şekilde kullanıyorlar ise bu kandırıp-inandırarak kullandıkları her canlıdan zevk alırlar. "İlahi adalet" de yoktur bence. Sadece gücü bunlarla uğraşmaya, vakti ve ömrünü de buna harcamaya çekinenlerin hayal ettiği bir şeydir o. Ben nice ömrü boyunca onlarca hayat karartmış 1 kişi bilirim. Gelmiş de artık 60-70'ine falan veya işte ölmüş te efendim öldü diye "Ah bak gördün mü ilahi adalet" :) Ulen sen de ölecen, hem de sürünmeyerek öleceğinin de asla garantisi yok !.. Fakat zavallım n'apsın işte çok acımış içi kim bilim kaç zaman, elinde olan-eline kalan da sadece bu. Yıllar önce bir haber okumuştum Amerika'da eş, sevgili, partner, arkadaş ne ise işte aldatan kişileri bir sitede ifşa ediyorlar. Apaçık isim-soy ad vermiyorlar ama hani yakinen tanıyabilecek kişilerin anlayabileceği şekilde ipuçları koyuyorlar. Bir nevi bu avcı sahtekarlardan halkın kendisini koruma çabası gibi bir şey. Fakat "hukuk" diye bir şey var, müthiş icat. Hayatından yıllar çalar falan gidemezsin de bu ömrümden şu kadar yıl çaldı diye. Ancak belki fiziksel bir şeyler çalar ise gidebilirsin. El alem de der ki "E mallık sende inanmasaydın, kanmasaydın" ! Yani mutlu olabileceğim umudu ile yalanda çok yetenekli birisi tarafından aldatılmak onun suçu değil temiz duygular ile bir insana güvenmek gibi iyi bir şey yapanda yine ! Toplumun bile bu kadar adisi içinde ilahi adaleti kim bulmuş ki biz bulalım ? 😉
Benim gördüğüm olay şu "Aile toplumun hayallerde ulaşmasını umduğumuz düzeyde insan olabilmesi yolundaki en büyük engeldir" !..
Belki çevrenizde birsürü bu dediğime örnek gerçek yaşanmış olay görmüşsünüzdür. Belki kiminde bizzat bulunuyorsunuzdur. Ben süper bir örnek vereyim. Bir zamanlar bir genç vardı. Kız arkadaşını öldürdü, kesip-parça parça valizlere tıkıp bir çöp konteynırına attı. Olay birkaç yıl mı sürdü ne en nihayetinde işte ailesinin de en azından bu suçlunun kaçması ve saklanmasına yardım ettiğini öğrendik. Tam anımsamıyorum ama işte babası yada bir akrabasının dahi o valizlerin taşınmasına yardım etmiş olabileceği falan ya söylendi ya doğrulandı mı ne idi. Dönemin emniyet müdürü mü ne kızın ailesine çok vahim imalarda bulunmuştu !.. Hukuk denen şey bu aileyi ne de güzel rahatlatmıştı anımsarsınız. Her ne ise, olayda asıl detay ailenin insanı öldürmeyi geç sapıkça öldüren, öldürdüktan sonra da hiç pişmanlık bile hissetmeyip saklanan-kaçan yaratığa "evlat" diye sahip çıkmaları. Tamam bu çok zirve bir örnek amma toplumda işte bunun küçük küçüklerinden bir sürü var. Her aile evladının irili ufaklı suçunu, günahını, pisliğini vs. saklama, koruma, savunma işini üstleniyor. Ne oluyor sonra ? Bütün pislikler ailenin maddi gücü kadarınca çevredeki insanlara kötülük yapıyor, yapmaya devam edebiliyor. Bir filmci vardı, oğlu arabasıyla polis otosuna çarpıp bir polisi öldürdüydü mesela ;) Ne oldu ona ? Aile imiş ! Aile insanlığın önündeki en büyük engeldir bence !..

Bakacak olursanız topluma... Herhalde bugün ben dediğim için görmeyeceksinizdir, toplumda doğru ve dürüst insanlar güçlü olamazlar. Çünki doğru ve dürüstlüğün yapısında adalet, eşitlik, paylaşma vb. gibi "iyi" ve "güzel" şeyler vardır. Bu da pislik, adilik, ahlaksızlık, şefersizlik, puştluk, kansızlık yapanların bu yaptıkları için birbirlerini destekleme, kollama, gözetme, sahiplenme vb. gibi güç birliği oluşturmaları karşısında oldukça güçsüz bireysel kolay lokma bir duruma sokar "doğru ve dürüst" olanları !.. Dolayısı ile bence bugün "3gen ficutlu atletik yapılı boğaz çocuğu" olarak demiyorum gücü elinde bulunduranların "doğru ve dürüst" birileri olması imkansıza yakın olmalıdır !.. Çünki karşıdaki sistemi yani zıttını kullananların zinciri hem daha sağlam ve hem de "doğru ve dürüst" olanların akıl ve zeka ile baş edemeyecekleri kadar entrikalarla dolu. Hem zaten "doğru ve dürüst" olmak biraz da saflaştırır insanı ! Evet, tam da o manada saf yani salak yani uyanık olmayan yani cin olmayan manasında diyorum. Neden ? Çünki doğru ve dürüst olmak kolaydır. Uzun vadeli çıkar hesapları gerektirmez. Bu çıkar hesapları için geleceğe yayılmış bir yol haritasını hafızada taşıyacak bir hafıza kapasitesi de gerektirmez. Doğru ve dürüst olan gördüğünü, öğrendiğini, bildiğini, yaptığını paylaşır-söyler ve insanlık o andan itibaren paylaşır faydasını bu eylemin. Elbette ki karşı taraftaki kötü, adi, ahlaksız, şerefsiz vb.'ler de bundan faydalanmaktadırlar üstelik ! Dolayısıyla bu yönden de doğru-dürütler dezavantajlı konumdadır.

Mutluluk...
Nedir benim anladığım şekilde tarifini de yapmak istedim.
Şimdi, şöyle bir örnekte mutluluktan söz edilemez. Birisinin insanları kandırma yeteneği, tatlı dili ve mevcut sistem çerçevesinde de koşulları iyi kullanmak gibi bir yeteneği var. Dolayısı ile bu kişi sosyal statü olarak-kariyer vs., maddiyat vb. de orta veya üstü bir düzeyde. Güzel de laf yapıyor demiştik. Sosyal çevrede ebeveynerin de evlatlarını önemli ölçüde maddi kaygılar ile yetiştirdiğini "Çulsuz, işsiz, evsiz, vb. de vb. adamı kim ister" şeklinde her türlü maddi durumu önemseyen beyin duşları ile büyütülen erkeğe "yemek, dikiş, bekaret, el değmemiş, ev işi bilen, hamarat vb." kız evlat. Yetiştiren aileler. Erkek ortamın tam bir orospusu olmak üzere hayatın içine atılır iken kız ise asla altın bile olmayan kafeslenmiş hallerde büyütülüyor. Tamam, nerde kaldı öyle kız. Eskiden çoktu ama yine de AZ denilecek kadar değil. Memleket 3 hadi 5 büyük şehirden ibaret değil. Ayrıca büyük şehirlerde de sadece dar çevrenizde gördüğünüz hayatlar yaşanmıyor. Ne aileler var, köy hayatını aynen büyük şehirde de sürdüren. Ne ise işte hayatın bir yerlerinde ve özellikle de daha gençlik aklı baştan almış zamanlarda 17-25 yaşları diyelim... Bu cinler büyük oranda erkek/kızı çok kolay avlıyor. Kız için genelde ilk kez olan bu avlanma erkek için ise bilmem kaçıncı avı olmak konumunda. Yani kız avlanışından habersiz olsa da anlar gibi olsa bile yaşanan olayın hormonal tansiyonundan dolayı kör oluyor. Erkek için ise bu olay artık saf bir zevke dönüşmüş halde. Hani nerede ise bir spor. Adrenalini hissetmek için yapıyor. Herşey çakana kadar ! Yok canım kıza değil, uçuyor ya o da adrenalinden yere çakana kadar :) Ehe, tamam kıvıramadım lafı. Velhasıl genel olarak böyle olsa da nadiren de kadının avcı olduğu durumlar vardır tabi. Esas konumuza gelecek olur isek burada güzel birşeylerin denk-eşit paylaşımı ile ortaya çıkacak olan bir mutluluk yoktur. Burada hedefini bilen, ne alacağını bilen, elde etmek istediği şeyi net şekilde gören avcı ile Dünya'dan bir haber başına gelecekleri tam anlamıyla salak salak avcısına gülümseyerek bekleyen bir av vardır. Olayın baştan-sona yaşanış sürecinde "avcı" için olay kedinin fare ile oynamasına benzer iken, "av" için ise olay yoğun, samimi duygu coşmasıdır. İki tarafın paylaştığı şey sadece olayların devam sürecidir-zamandır. Hiçbirisi için mutluluk yoktur ama av o süreçte bunu mutluluk olarak tanımlayabilir. Avcı ise bunu "mutluluk" diye tanımlıyor ise bile bu mutluluk değildir. Avcının yaşadığı zevktir, eğlencedir, heyecandır. Neden mutlu olamaz ? Çünki yaşadığı bir oyundur, roldür her adımı ve sonuçlarını az-çok bilir. Ancak 2 av birbiri ile tanışır ise ortaya bir şey çıkmaz. Bu 2 av da avlanmayı bekler, avlama becerileri olmadığından süreç bu yol kesişimini gittikçe mesafeyi açacak şekilde ilerleyecektir. En nihayetinde "av" olanlar sanıyorum ki mutluluğun ille de 1 insan tarafından kendilerine sağlanamayacağına ve/veya verilemeyeceğine inanırlar. Bunları da epey geçkin yaşlarda eğer açılabilirler ise size görebilirsiniz. Onlar için artık paranın da, ailenin de, bilmem özel birisinin de, aşkın da-meşkin de çok da bir önemi kalmamıştır.









 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder